11 Şubat 2016 Perşembe

ABD IRAK’TAN ÇEKİLMEZ !..


 
ABD IRAK’TAN ÇEKİLMEZ !..

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ selekdag@hotmail.com

"Açılım edebiyatının" öncüleri , ABD’nin Irak’taki askeri varlığına 2012 sonunda tümüyle son vereceğini resmen ilan etmesiyle oluşan konjonktürün "Türkiye için tarihsel bir fırsat penceresi açtığını", bu ortamın yarattığı siyasi dinamikler sayesinde Kuzey Irak’ta üslenen PKK örgütüne silah bıraktırılması hususunda, Türkiye, ABD, Irak Merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasında mutabakat sağlandığını, bu itibarla Türkiye’nin kendi "Kürt sorununa" çözüm bulması için bu fevkalade ortamdan mutlaka yararlanması gerektiğini savunuyorlar.

Ancak ben, "açılım edebiyatçılarının" tezlerini dayandırdıkları, Başkan Obama’nın tüm Amerikan askerlerinin Irak’tan çekileceği hususunda verdiği güvenceyi inandırıcı bulmuyorum. Obama’nın, seçim kampanyasında sırf savaştan bıkmış olan Amerikalı seçmenden oy almak için açıkladığı bu taahhüdü yerine getirmeyeceği ve şu veya bu şekilde ABD kuvvetlerini Irak coğrafyasında konuşlandırmaya devam edeceği kanısındayım.

ABD’den doğacak boşluğu İran doldurur

Bunun temel nedeni, ABD’nin küresel stratejisinin öncelikli hedefinin Hazar ve Körfez bölgelerinin enerji kaynaklarını denetlemek ve bu kaynakların Batı’ya ulaşım yollarının güvenliğini sağlamak olmasından kaynaklanıyor. Oysa, bugünün koşullarında, ABD’nin, Irak’taki askeri mevcudiyetine son vermesi, şu üç gelişmeye yol açar: Birincisi, Irak’ta doğacak boşluğun derhal İran tarafından doldurulmasına davetiye çıkarır ve Körfez bölgesinin, ABD’nin çıkarlarına meydan okuyan ve halen bölgesel hegemon bir güç konumuna erişmiş olan İran’ın hakimiyetine bırakılması sonucunu doğurur. İkincisi, Ortadoğu’daki tüm jeopolitik dengelerin temelinden sarsılarak ABD aleyhine dönüşmesine ve ABD’nin bölgedeki çıkarlarının tehlikeye düşmesine yol açar. Üçüncüsü de, güçlenen ve bölge üzerinde etkinliği artan bir İran’ın nükleer silahlara sahip olma iradesini kırmak imkansız hale gelir.
Bu bakımdan, Obama’nın Irak’tan çekilme planının uygulanması, ABD’nin " Grand Strategy" denilen "büyük stratejisine" ters düşer ve ABD’nin süpergüç olma hedefinden vazgeçtiği anlamına gelir. Oysa, ABD’nin de tarihteki bütün büyük emperyal devletler gibi fanatik bir dürtüyle dünyada tek süper güç olma konumundan ve küresel hegemonya hedefinden vazgeçmesi sözkonusu değildir. Obama, bu stratejinin temel hedeflerini değiştirmek istese de, buna gücü yetmez. Zira, "ABD derin devleti" buna izin vermez.

OBAMA YÖNETİMİNİN STRATEJİSİ

Bu bakımdan Obama yönetimi de, değişik yöntem ve söylemle de olsa, Bush döneminde olduğu gibi ABD "büyük stratejisinin" şu beş temel hedefini gerçekleştirmeyi öngörecektir: (1) ABD’nin dünyadaki tartışılmaz üstünlüğünü, hiçbir devlete veya devletler koalisyonuna Washington’un çıkarlarına meydan okuma imkanını vermeyen, ABD lehine bir askeri güç dengesi oluşturmak suretiyle muhafaza etmek. (2) Uluslararası düzeni ABD’nin çıkarları uyarınca yeniden düzenlemek ve böylece Amerikan hegemonyasını sürdürmek. (3) Her türlü imkandan yararlanarak ve gerekirse kuvvet kullanarak, Hazar ve Körfez bölgelerinin enerji kaynaklarını denetlemek ve bu kaynakların Batı’ya ulaşım yollarının güvenliğini sağlamak. (4) Rusya ile Çin’i kuşatmak ve dağılmalarını sağlamak. (5) AB’yi ABD’nin ekonomik ve hukuksal etki alanına "entegre" ederek, ABD hegemonyası altında büyük transatlantik pazarını kurmak.
Görüleceği üzere, Obama yönetiminin temel hedeflerinin, Bush dönemindeki hedeflerden farkı yoktur. Büyük Ortadoğu Projesi’nden vazgeçilmiştir. Ama, ABD çıkarlarına uygun jeopolitik mühendislik hedefi bakidir. "Ön alarak vurma stratejisi"’nin (Preemptive strike/Strategy) rafa kaldırılmamıştır. Ancak, bu husus sürekli gündemde tutularak eskisi gibi ağır bir tehdit havası yaratılmamaktadır. Buna mukabil, ABD’nin dünya hakimiyeti projesi ve bunu sağlayacak tüm emperyal hedefler muhafaza edilmektedir.

"Tartışmalı Topraklar": Patlamaya hazır bomba

ABD’nin Irak’taki askeri varlığını sürdürmesine yol açabilecek ikinci neden, Şiilerle Sünniler arasındaki mezhepsel kavga kontrol altına alınmışken, ülkenin birden şiddetli bir Kürt-Arap çatışmasının eşiğine gelmiş olmasıdır. Musul ve Kerkük’e giden Türk ve yabancı basın mensuplarının ortak kanaati, bölgenin "patlamaya hazır bir bombaya" dönüştüğüdür. Çatışmanın odağında bulunan ve iç savaşı "tetikleme hattı" olarak nitelenen "tartışmalı topraklar" ve Kerkük sorunlarına bir göz atalım.
ABD’nin işgali sonrasında başında Mesut Barzani’nin bulunduğu Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY) ABD’nin verdiği açık destekle Irak içinde ayrı bir devlet gibi hareket etmeye başladı. Bu ortamda Barzani, Dohuk, Erbil ve Süleymaniye eyaletlerinden oluşan ve 37.000 km2’yi kapsayan Kürt toprakları üstündeki IBKY denetimini, Ninova ve Musul eyaletlerini de kapsayacak şekilde 86.000 km2’lik bir alana yaydı. "Tartışmalı topraklar" denilen bu alan IBKY anayasasında Kürt egemenlik bölgesine dahil edildi. Bağdat’la IBKY arasında bu nedenle alevlenen gerilim ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in bölgeye yaptığı ziyaretle şimdilik önlendi ve anayasanın referanduma sunulması ertelendi. Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri de barındıran ve 300 millik bir kuşak üzerinde Musul’un batısındaki Sincar ilçesinden Diyala’daki Hanekin ilçesine kadar uzanan "tartışmalı topraklar" halen IMKB’nin kurduğu 34 kontrol noktası ve peşmerge birlikleri tarafından kontrol altında tutuluyor ve Irak ordu birliklerinin bölgeye girmesine kesinlikle izin verilmiyor. Bugüne kadar, Irak ordusunun bölgeye girme girişimleri, ABD’nin arabuluculuğuyla silahlı çatışma çıkması önlenerek, her seferinde Irak birliklerinin geri çekilmeye zorlanmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak, uluslararası gözlemciler, mevcudu 280 bini bulan Irak ordusunun, ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte "tartışmalı bölgelere" karşı harekete geçmesini ve bunun sonucunda tüm Irak’ı saracak bir Arap-Kürt çatışmasının patlak vermesini kaçınılmaz görüyorlar.

Kerkük: Barut fıçısı

Kerkük’ü de ilhak etmek isteyen Barzani, bu amaçla savaştan kaçmayacağını vurgulayan demeçlerle Araplara meydan okuyor. Barzani’nin, 2005 yılında kabul edilen Irak Anayasasının 140. maddesi uyarınca Kerkük sorununun referandumla halledilmesinde ısrarlı olmasına karşın, Arap tarafı, IBKY’nin kente 400 bin Kürt asıllı kişiyi yerleştirerek demografik dengeyi Kürtler lehine çevirmiş olması dolayısıyla referanduma karşıdır. Arapların inancı, petrol zengini Kerkük’ü ve Musul’u ellerine geçirmeleri halinde Kürtlerin Irak’ın bir parçası olmaya ihtiyaçları kalmayacağıdır. Barzani, Temmuz ayındaki açıklamasıyla, Kerkük sorununa, Kürtler, Araplar ve Türkmenler arasında güç paylaşımı bazında çözümler öneren Birleşmiş Milletler (BM) raporundaki tüm seçenekleri reddederek uzlaşma yolunu kapatması uzlaşma kapılarını kapatmıştır. Kerkük’te had safhada olan gerginlik, ABD’nin çekilmesiyle birlikte burada da iç savaşın kaçınılmaz olacağını ortaya koyuyor.

Bağımsız Kürt Devleti

Görüleceği üzere, Obama’nın, "Irak’taki güvenlik koşulları askeri varlığımıza son vermeyi imkansız kılıyor" gerekçesiyle çekilme planını askıya alması olasılığı mevcut. Ancak, böyle bir kararın yeniden terörü çevre ülkelerden Irak’a çeken mıknatıs etkisi yaparak durumun daha da kötüleşmesine yol açabilir. Ayrıca, Irak’ın etnik ve mezhep ayrımı üzerine kurulu bir anayasa ile yönetildiği, kendini Iraklı saymayan toplumun, bölgesel, etnik, ve mezhep köken zemininde bölünmüş olduğu ve Kürtlerle Şiilerin elde ettikleri kazançlardan feragat ederek uzlaşmaya yanaşmayacakları dikkate alındığı takdirde, ABD’nin Irak’ta kalmaya devam etmesinin de bu ülkeyi bir arada tutamayacağı anlaşılır. Bu durumda beklenmesi gereken en gerçekçi senaryo, ABD askerlerinin çekilmesinden sonra Irak’ta şiddetli bir iç savaş vukubulmasıdır. Bu Irak’ın bölünme savaşı olacak ve kuzeyde bir Kürt devleti kurulacaktır. ABD’nin bu devlete destek vermesi ve onu İsrail gibi himayesine alması beklenmelidir. ABD’nin bir askeri üsse dönüştüreceği Kürt devleti, Washington’un Ortadoğu stratejisinin önemli bir dayanak noktasını oluşturacaktır.
 
Sonuç olarak ABD Irak coğrafyasından çekilmeyecektir. Türkiye’nin hesaplarını buna göre yapması lazım.

15.09.2009
 
 
 
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder