24 Ocak 2015 Cumartesi

BÖLGESEL KALKINMA, BÜTÜNSEL GELİŞME …






BÖLGESEL KALKINMA, BÜTÜNSEL GELİŞME …



bolgesel_kalkinma_slayt
BÖLGESEL KALKINMA, BÜTÜNSEL GELİŞME …
Ekonomik anlamda Türkiye, yeterince büyümüyor; işimiz yok; aşımız eksik!
On yıldan fazladır ülkemizi “yöneten” iktidar, adeta sıcak para sarhoşu; yatırım yok!
Gelirimiz artmıyor; adil dağıtılmıyor; yeniden üretime dönecek bir para akışı sağlanamıyor.
Kentlerimizde semtler; bölgelerimizde kentler arasında gelişmişlik farkları derinleşiyor;
O arada nüfusun milli gelirden almakta olduğu pay açısından en alt ve en üst gruplar arasındaki fark, adeta bir “uçuruma” dönüşmüş bulunuyor…
1950’lerin ikinci yarısından itibaren “gecekondulaşma” trendine giren Türkiye, 2000’li yıllarda, “gettolaşma” manzaralarıyla karşı karşıyadır. Öyle ki, asgari ücretlinin maaşını bir gecede tüketebilen bir avuç rantiye sınıfına karşılık, yoksulluğun yarı çapı giderek genişlemektedir.
Bölgeler ve bireyler bazında maddi olanakların hakça olmayan bu dağılımı, -hayat yarışına ve rekabete eşitsiz başlamak açısından- dramatik bir tabloyu da ortaya çıkarmaktadır…
Hak ve Eşitlik Partisi olarak, insanı toplumuna yabancılaştıran, toplumsallaşmayı örseleyen, değer yargılarımızı erozyona uğratan bu yapısallığa karşıyız. Bu olumsuzlukları da halkımızla birlikte aşacağız…
Hak ve Eşitlik iktidarında;
Bölgesel sanayi ve ticaret geliştirilecektir. Mevcut yöre halkı iş sahibi olacak, göç ortadan kalkacak, yöreler adil, dengeli, hızlı bir şekilde gelişecektir.
Yöresel fabrikalar kurulacak, devlet araziyi hibe edecek, gerekli finans ve güvenliği sağlayacaktır.
Gerekirse bir fabrikayı bölgenin sanayi ve ticaret odaları alacak, %49 devlet, %51 mevcut oda girişimi şeklinde yeniden yapılanma sağlanacaktır.
Şehirlerde Bölgesel Tasarruf bankaları kurulacaktır. Kooperatifler, odalar ve ilgili sivil toplum örgütlerinin devletle ortaklaşa kuracağı bu Tasarruf Bankaları, kendi illeriyle sınırlı kalmak üzere yatırım kaynağı ve destek kredisi sağlayacaktır.
Bölgesel kalkınma ekonomi politikalarımızın ilk sıralarında yer almaktadır. Şehirlerde yeni rekabet ortamı oluşturulacak, geleneksel esnaf faaliyetleri desteklenecektir. Esnafı ezdirmeyecek önlemler alınacaktır.
Halkımızın ekonomik gücünün artırılması, işsizlik ve yoksulluğun sona erdirilmesi için ülkenin tüm imkanları seferber edilecektir.
En iyi sosyal politika insanlara iş vermek ve onları meslek sahibi yapmaktır. Bu hedefimiz, kararlı bir şekilde ve mutlaka gerçekleştirilecek; nüfusun en genç ve eğitimli kesiminden başlayarak, herkese onurlu bir iş ve emeklilik düzeni sağlamak için gereken reformlar yapılacaktır.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde sürekli on yıl hizmet yapan memurlara, dönüşlerinde, uygun birer daire verilecektir. O arada Hazine ve çeşitli bakanlıkların elinde atıl duran arazilerin tamamı üretime sokulacak, toprak reformu mutlaka ama mutlaka yapılacaktır.
Bu devlet ne yazık ki yabancılar ve zenginlerin kesesinden borç alıp, fakirlerin kesesinden vergi topluyor… Bu böyle gitmez! Vergi adaleti sağlanacak, vergi tabanı genişletilecek, ekonomi kayıtlı hale getirilecektir.
Tıpkı gelir dağılımda olduğu gibi vergi yükü açısından fiili anlamda ciddi eşitsizlikler vardır. Türlü oyunlarla, vergisinin çok azına idareyi razı eden kesimler bulunduğu gibi, neredeyse hiç vergi vermeyen kesimler de vardır. Oysa bu kesimler ve bu kişiler de, ülkede sağlanan hasıladan ve hizmetlerden pay almaktadır. Bu adaletsiz duruma derhal son verilecektir.
Hak ve Eşitlik iktidarında her şey, en başta da ekonomik düzen, kurumların işleyişi ve birey-devlet ilişkileri; Hakkaniyet esasına ve eşitlik ilkesine yaraşır şekilde düzenlenecektir.
İktisadi akılcılığa uygun olarak, bilimin desteğiyle ve devlet deneyimiyle alınacak bu önlemler; yaşamın pratiğine yansıdığında, kimse alın teri sömürüsü yapamayacak, kimse haksız kazanç sağlayamayacak ve öte yanda, kimse yatağa aç girmeyecek, kimse çöplükten ekmek toplamayacak, hiçbir çocuk sokakta dilenmek zorunda kalmayacaktır.
Ülkenin kaynaklarına sahip çıkılacak, ekonomi, yatırıma yönelecek, kurumlar, üretkenliğe göre düzenlenecek; işsizlik sorunu aşılmaya başlanacak, gelir dağılımı adil hale gelecek; bölgeler ve kentler arası gelişmişlik farkları -olumluda buluşma, zenginlikte birleşme anlamında- giderilecektir.
Öylelikle, geliri açısından “gettolaşmış” ama harcaması ve yaşamın olanaklarından yaralanma açısından (adeta gecekonduda hapsolup kalan) ve bir türlü tam olarak kentleşemeyen Türkiye, bütün vatandaşlarına belli bir refahı ve kaliteli hizmet vasatını sağlayan, istikrarlı büyüme trendine girecektir.
Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında, bölgesel kalkınma, bütünsel gelişme sağlanacak, insanca ve hakça bir yaşam için bütün kaynaklar, varlıklar, olanaklar ve kurumlar seferber edilecektir.
R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu
http://hepar.org.tr/bolgesel-kalkinma-butunsel-gelisme.aspx

..

SİYASETİN GÜLMECELERİ


SİYASETİN GÜLMECELERİ





3_maymun_slayt
Siyaset Gülmeceleri ve Anekdotları
Cazim Gürbüz
Meclis TV’yi izliyor musunuz? “Ateş sana kim üfürdü?” derdi büyüklerimiz, milletvekillerinin çoğu ateş, çoğunun ağzı da bu ateşe üfüren birer körük.
Espri yok, ince alay yok, fıkralık olay yok… Hazırcevap, renkli kişilikler devede kulak…
Eskiden hararetli tartışmalar yok muydu, yok muymuş? Vardı, varmış, ama nükte ve gülmece de varmış.
Gittikçe bayağılaşıyor siyaset, nitelik ve düzey yitiriyor…
Bugün sahne-i siyasetten ilginç gülmece manzaraları izleteceğim. Güldüreceğim. Güldürürken düşündürteceğim.
Başlayalım hemen:
Şark’ta kim şekavet yapacak?
Babamın halasının oğlu Ekrem Ocaklı, Demokrat Parti’den Gümüşhane milletvekilliği yapmıştı 1954-1957 döneminde. 1969 yılında üniversite öğrencisiyken Bayburt Demirözü’nde ata ocağımızda kendisini ziyaret etmiştim, o ziyarette anlatmıştı Ağrı Milletvekili Halis Öztürk’ün dediklerini.
Halis Öztürk, ya da yöresindeki adıyla “Şipkanlı Halis Bey”, 1930 Ağrı isyanının dört elebaşından biri. Yargılanıyor, bir süre hapis yatıyor, sonra af çıkıyor, serbest kalıyor. DP döneminde de milletvekili oluyor üç dönem. Halis Öztürk’le Ekrem amcam yan yana oturuyorlarmış mecliste, kürsüye hiç çıkmayan, Türkçesi de kıt olan güneydoğulu bir milletvekili söz almış birdenbire.
Halis Öztürk şaşırmış: “Ola, bu herif ne diyecek?” diye merak ediyormuş. O milletvekili başlamış konuşmaya, diyormuş ki “Şark’ta şekavet hadiseleri (yani doğuda eşkıyalık) oluyor, hökumat uyuyor mi?”. Halis Bey kahkahalarla gülmeye başlamış, yerinden seslenmiş: “Ola oğlum geç yerine, otur otur, yahu şarkta kim şekavet yapacak, sen de buradasın, ben de!..”
Evet, şarkta şimdi de şekavet var ve o şekavetin asıl başları yine mecliste, öyle değil mi? Ve ne çare ki, samimi bir Halis Öztürk yok aralarında.
Anayasayı tangur tungur etmişim
O ki Ağrı milletvekilinden başladık, bir başka zaman diliminde bir başka Ağrı milletvekiliyle devam edelim. Bu milletvekilinin adı Mikail Aydemir… 1977 seçimlerinde Güven Partisi’nden seçilmişti, o seçim sıralarında ben de Ağrı’da yedek subaydım, Ağrılıların “Miko” dedikleri bu kişinin esprileri anlatılırdı halk arasında. Miko, daha sonra Adalet Partisi’ne geçti. 1980 ihtilalinde çeşitli partilerden 100’e yakın milletvekili tutuklanıp Ordu Dil Okulu’na tıkılmıştı. Bunların arasında Mikail Bey de vardı.
Orada tutuklu bulunan CHP Muğla milletvekili Sami Gökmen, “Derin İzler” adlı kitabında, Aydemir’le aralarında geçen bir konuşmayı naklediyor. Sami Gökmen “Mikail Bey, seni neden aldılar içeriye?” diye soruyor. Mikail Bey “Anayasayı tangur tungur etmişim” diyor. Hani Türk Ceza Yasası’nda bir madde var ya “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilgaya” diye başlayan, onu diyormuş.
Lo Memet, bu Acavit sapıttı mi?
Sami Gökmen’in anıları ile sürdürelim. CHP ve AP milletvekilleri söz birliği edip maaşlarına zam kararı alırlar. Başbakan Ecevit, Bulgaristan’dadır o sıralar. Duyunca bu zam işini, telefon edip derhal bundan vazgeçilmesini ister ve tabii akan sular durur, zam da durur.
Birkaç gün sonra, AP’li doğu illerinden bir milletvekili CHP kulisine gelir, kaymakamlığından tanıdığı CHP’li eski Adalet Bakanı Mehmet Can’a seslenir:
-Lo Memet
-Buyur Ağa.
-Ağa çiye (kim) lo, ağa bırçi (aç)…
-Ule ne oldi?
-Ne oldi var mı? Lo Memet bu Acavit sapıttı mi? Acavit ne poh yer bele? Mayış vermir. Acavit parayı netsin? Dört topal pisik (kedi), bir guru gari. Yemiir, içmiir, etmiiir. Acavit parayı netsin? Bende üç gari igirmi çocik, para yetmir. Lo Memet bu Acavit ne yapir bele?
Erkekliğimin zekatını versem
“Anadolu Fırtınası” derlerdi ona, bir esti mi mecliste, hazırcevaplılığı ile kırar geçirirdi genel kurulu. Osman Bölükbaşı’dan söz ediyorum. DP milletvekili Murat Ali Ülgen’le tartışıyorlar. Murat Ali Ülgen “Yalan söyleme, erkeksen doğru konuş” diyor. Yanıt müthiş: “Murat Ali, erkekliğimin zekâtını versem, kırk sene yeter sana.”
Ekşi Pestil Bakanı
Rahmetli Gün Sazak’ın bürokratlarından biri de bendim. 1978 yılında Erzurum’dan Gürbulak sınır kapısına gidiyoruz uzun bir konvoyla. Gün Bey, Erzurum’un Horasan İlçesi’nde halkı kıramıyor, bir kahvehaneye girip oturuyor, dertlerini dinlemek, hallerini anlamak istiyor.
Sohbet tıkırında giderken, daha önce MHP İlçe Başkanı iken, başkanlıktan alındığı için kızıp gidip CHP’ye geçen bir kişi ayağı kalkarak –aklınca- kışkırtıcı bir sor soruyor:
-Sayın Bakan Sayın Bakan! Ramazan geliyor, millet sahurda ezip içecek ekşi pestil bulamıyor. Ne olacak bu işin sonu, sen buna cevap ver buna!
Gün Bey gayet sakin, gülümsüyor, cevabıyla bizleri de güldürüyor:
-Güzel soru Behzat Beyciğim, haklısın da… Fakat yanlış adama soruyorsun, ben Gümrük ve Tekel Bakanıyım, bu soruyu sen sakla, Ekşi Pestil Bakanı gelince ona sorarsın…
Davullar ve Tokmaklar
1950 seçimleri… Bayburtlu milletvekili adayı kürsüye çıkmadan önce, davulcuya talimat verdi: “Ben onu yapacaam, bunu yapacaam dedükçe, sen de davula bir tokmak indüreceksen, dikkati çekeceyük.”
Aday başladı:
“Benim partim başa gelürse, toz parasını galduracah!”
“Dannn!”
“Sade toz parasını değil, yol parasını da galduracah!”
“Dannn!”
“Esgerlügü de galduracayuh!”
“Dann!.. Dannn!.. Dannn!.. Dan dan dan dan!”
Aday indi kürsüden eline sarıldı davulcunun bağırdı:
“Vola ne olir, niye ele eşge geldin durmadan vurirsan?”
“Efendi Emi, bele yalana tek tohmah yeter mi? Sallama barını çaliram!”
Ülkücüdür Her Mevkide Oynar
Yeni mesaj Gazetesi Yazarı, benim kadim dostum, kardeşim Mustafa Aslan, 20 yıl kadar önce Ankara’da kahvecilik de yapmıştı. Bir gün, bir Anadolu ilinden bir genç gelir yanına, bir dostu, bir selamla yanına yollamıştır. Genç, futbolcudur, Gençlerbirliği’ne transfer olmak istemektedir, Mustafa’dan yardım istemektedir.
“Yahu yeğen, ben topu görsem bomba sanırım, hiç anlamam bu işlerden, hele sen otur ben biraz sağa sola bir telefon edip bakayım kimden yararlanabiliriz” der Mustafa ve başlar araştırıp soruşturmaya. Sonunda bulur adamını. MHP’nin Türkeş dönemindeki Genel Sekreter Yardımcısı değerli dostumuz Haluk Pirimoğlu’nun (şimdi de MHP MKYK üyesidir), Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav’la çok samimi olduğunu öğrenir.
Kalkar Haluk’un yanına gider, durumu anlatır.
Haluk açar telefonu, Cavcav’a aktarır bu talebi.
Cavcav sorar “Halukçuğum bu çocuk hangi mevkide oynuyor, onu de, eğer ihtiyacımız olan bir mevki ise, alırız niye almayalım?”
Haluk döner Mustafa’ya sorar. Mustafa mevki falan bilmez, sormamıştır da çocuğa, boynunu büker. İşi düzeltmek gene Haluk’a düşer:
“Yahu İlhan Abi, ülkücü bu çocuk ülkücü, her mevkide oynar!”
Bakanı “İzole” yerien “İzale” Etmek
“Üstlenir sağlarız” dese anlar herkes; demez, “deruhte-temin ederiz” diyerek, lügat paralar, bilgiçlik taslar, duyan cahil takımı da “sihirli sözcükler” söylediğini sanır.
Her konuşmasında mutlaka “deruhte-temin” li bir tümcesi vardır Dırro Hasan’ın. “Deruhte-temin” ettikten sonra, rakamları da konuşturur arkadaş…. Sözgelimi Ulaştırma Bakanı mı gelmiş, bizimki çıkar ilçe başkanı sıfatıyla kürsüye, anlatır: “Geçmiş iktidar zamanında demiryollarının toplam uzunluğu şu kadar, toplam karayolu ağı da bu kadardı. Bizim parti, şu kadar karayolu, şu kadar demiryolu yaptı, bunun toplam maliyeti bu kadardır”
Bakan’ın biri alayla sormuş buna: “Yavu Dırro, sen nerden buldun bu rakamları, vallaha bende yok bu bilgiler…”
Bizimki fena alınmış bu söze: “Sayın bakan! Sayın bakan! Bana teşekkür edecek yerde alay ediyorsunuz!… Kendiniz söylemediğiniz gibi, bizim anlatmamıza da engel oluyorsunuz! Halk çılgınca alkışladı beni, görmüyor musunuz?” diye yakınmış.
Ya o eski Bakan’a dedikleri… Eski Bakan, bir akrabasını ziyarete geliyormuş o ilçeye, buna telefon açıp:
-Hasancığım, ben geliyorum, sana da uğrayacağım. Yalnız, beni iyi izole edeceksin, kimse görmeyecek, yoksa çevreme dünya kadar adam toplanır, işin yoksa laf anlat onlara, eski meski dinlemez dert yanmaya kalkışırlar.
Hemen güvenceyi vermiş bizimki:
-Tamam… Ne demek Sayın Bakan… Siz hele teşrif buyurun, sizi izale ederiz güzelce…
Gülmüş kahkahalarla Bakan.
-Yahu ben gizle, yalıt beni diyorum; sen, seni gideririm diyorsun, yoksa temize mi havale edeceksin beni…
Yalıtık Bakan’a, Bakan giderici İlçe Başkanı… Böyle bağın böyle bülbülü olur öyle değil mi?
En Büyük Tehlike Münafıkizm
Erzurum’un Aşkale İlçesinde partilileriyle sohbet ediyordu rahmetli Alparslan Türkeş. Bir yaşlı partili elini kaldırıp söz istedi:
“Albayım, sen hep, Türkiye için en büyük tehlike komünizmdir diyorsun…”
“Evet… Sence de öyle değil mi?”
“Yok bence öyle değil, asıl tehlike başka…”
“Allah Allah, yahu neymiş, söyle de biz de öğrenelim…”
“En büyük tehlike münafikizm… Türkiye bunu yense, iş tamamdır, komünizm ne ki, vız gelir bize…”
.

DEVEYE SORMUŞLAR!.


DEVEYE SORMUŞLAR!.



deveye_sormuş
Deve’ye “Boynun niye eğri” dediklerinde şaşırmış ve “Doğru olan nerem var ki!.” diyerek, “Bu’da sorumu” demek istemiş!.
Konya, Adana ve Hatay’da yakalanan silah ve mühimmat TIR’larından sonra, gene Adana’da iki otobüsde 40 kasa özel ambalajlı, muhtelif silahlara ait cephane ele geçirildi. Bunların Suriye’ye gönderildiği kesin ve yakalananlar, tespit edilebilinenler. Yabancı haber alma servisleri kesinlikle yakalanmayanların da kaç araç olduğunu ve ne zaman gönderildiklerini de biliyorlardır. Artık güney komşumuz Suriye değil, El Kaide oldu. Her an bir devlet, Birleşmiş Milletlere müracaatla, Türkiye’nin uluslararası bir mahkemede yargılanmasını talep edebilir. Rezil rüsva olmamızın eli kulağındadır..
3’üncü Hava alanı ve 3’üncü Köprü arazilerinin bu projelerden önceden haberdar edilen yandaş şirketler tarafından ucuz fiyatlarla kapatıldığı, rantın da 1.5 trilyon dolar olduğu bilgisi yaygın bir şekilde ortalık da dolaşmaktadır. Dört bakanı yolsuzluktan istifa etmiş, haklarında hazırlanan dört tezkere Adalet Bakanlığı’na gönderilenler için yadırganacak bir şey yok..
Galata Port’u alan şirket de ödemelerine 28 yıl sonra başlayacakmış!.
Partinin kurucularından ve eski bakanlarından biri de kendi ağzıyla itiraf ediyor: “Başbakan’ın işi gücü; her toplantıda parayı kime verdiniz? Şu ihaleyi kime verdiniz?” diye sormaktır..Şu hale bakın!.
Son yapılan HSYK çalışmasıyla da hukuk devletini yok ederek, yargının tüm alanlarını kendi ellerine geçirmek istiyorlar. Hukuk neymiş, alın size nur topu gibi bir diktatör bakan.. Anayasa sizlere ömür!.
Devenin yamukluğu ve eğriliği sayılabilir ama, bu memlekette olup bitenler, asla…
Düzen Partilerinin kuyruğuna takılarak okyanusu geçeceğini sananlar, sizi bu yolda daha çoook katil balina ve köpek balıkları iştahla bekliyor. Atı alanlar Üsküdar’ı değil, Torosları da geçtiler..Acı insanın aklını başına getirir, demek ki bu olup bitenler henüz yetmedi..
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/deveye-sormuslar.aspx

HEPAR’IN EKONOMİK PROGRAM VE HEDEFLERİ



HEPAR’IN EKONOMİK PROGRAM VE HEDEFLERİ



hepar-ekonomik

14 Kasım 2014   


HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ HEPAR’IN EKONOMİK PROGRAM VE HEDEFLERİ
Hak ve Eşitlik Partisi’nin ekonomik program ve hedefleri 2008 yılının Eylül ayında yayımlanmıştır. Aradan geçen 6 yıl boyunca halka vaat edilen ilkelerden bir milim dahi sapma olmamıştır..

Resmi parti programları halka yapılan davettir. Aşağıda yer alan hususlar Hak ve Eşitlik Partisi’nin ekonomik vaatlerinin sadece bir bölümüdür; tamamını ve hangi kaynakları nasıl kullanarak bu vaatleri gerçekleştireceğimizi, arzu eden vatandaşlarımız, Partinin Resmi Sitesi: hepar.org.tr’den okuyup, öğrenebilirler..

Halkımızın ekonomik gücünün arttırılması, işsizlik ve yoksulluğun sona erdirilmesi için, ülkenin tüm imkanları seferber hale getirilecektir..

Üretim ve İhracat Bakanlığı kurulacak, tarım ve hayvancılık faizsiz kredilerle desteklenip, korunacaktır. Mazot, tohum, gübre ve elektrikten vergi alınmayacaktır..

Asgari ücretten vergi kaldırılacak ve asgari ücret 1600 liradan başlatılacaktır..

Toprak reformu yapılarak, toprak ağalığı yıkılacaktır..

Devletin elinde bulunan ve üretimden uzak kalan bütün araziler, 20 yılda ödenmek kaydıyla, faizsiz olarak halka tapusu ile dağıtılacaktır..

Parasızlıktan okuyamayan kız ve oğlan, sosyal güvencesi olmayan bir tek insan kalmayacaktır..

Türkiye yolsuzluk ve hırsızlar cenneti haline dönüşmüştür. Bunları yapanlar bellidir. Bu bir ulusa yapılabilecek en büyük arsızlık ve haysiyetsizliktir. Hepsi Yolsuzluk Özel İhtisas Mahkemelerinde hızla yargılanacak ve tüm servetleri hazineye irad edilecektir..

Özelleştirme sosyal devletin yok edilme aracıdır ve silahsız bir işgale dönüşmüştür. Özelleştirme basit bir mülkiyet devri de değildir. Telekom’dan başlayarak paraları ödenmek kaydıyla tek tek geri alınacaktır..

Gençlere 10 yıl vadeyle ve faizsiz evlilik kredisi verilecektir..

Halkın aç gezdiği bu memlekette halkın parası olan hazineden, partiler çarçur etsin diye yardım yapmak akıl dışıdır, kaldırılacaktır. Partilere verilen para haramdır..

Parlamento da milletvekili sayısı 350’ye indirilecek, kıyak emeklilik mevzuatı iptal edilecektir..

Memur maaşlarına % kaç zam geliyorsa Cumhurbaşkanı dahil herkes aynı oranda zam alacaktır..

Vergi sistemi gelire, servete, kazanç seviyesine göre adil ve dürüst bir şekle sokulacak, kayıt dışı ekonomi düzeni yıkılacak ve vergi sisteminin içine alınacaktır..

Öğrenci harçları kaldırılacak. Türkiye’nin tamamında ve en geç 2 yılda tamamlanmak üzere öğrenci yurtları yapılarak, öğrencilerin hizmetine parasız sunulacaktır. Sosyal devlet esastır. Öğrencilere harcanacak para devletin zararı değil, insanlığı ve geleceğidir..

Örtülü ödenek denilen, kişi ve kurumun keyfine kalan harcamalar yasa ile iptal edilecektir..

Madenlerimizin durumu içler acısıdır. Yabancılara ve yerlilere verilen tüm ruhsatlar yeniden incelemeye alınacaktır..

Talan, yağma ve haracın kökünü kazıyacağız..

Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) halk ateşidir. Panayır hokkabazlarından farksız siyasilerin ülkeyi ne hale getirdiklerini görüp de, dilsiz ve ölü kayalar gibi bekleyenlerin, zihnini tutsaklıktan kurtaramayanların, siyasi putları kıramayanların, denemişleri deneyerek kör kuyularda kaybolanların, ne çocuklarına ne de ülkelerinin geleceğine verebilecekleri hiçbir şey yoktur…

Bir ülkede kötü gidişin bedelini herkes öder. Güçlüler de, zayıflar da, akıllılar da, aptallar da öder. Fark: Zayıflar ve aptallar daha önce, erken öderler. Diğerleri biraz daha geç..

Korktuğun şey olur. Çekindiğin şey başına gelir. Bu ikisinden nasıl kurtulunur öğrenmek ister misin? O zaman cevabı: “cesur ol, yeter”..

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/heparin-ekonomik-program-ve-hedefleri.aspx

..

ÇORBA DA İKİ KURBAĞA!.


ÇORBA DA İKİ KURBAĞA!.















21 Ağustos 2013,
BİRİNCİSİ, %10 BARAJI:

İki tip korku vardır. Fiziksel korku, yani ölüm korkusu ve yanlış iş yaparak, saygınlığını kaybedip küçük düşme korkusu..
%10 sayısı kimseye ölüm getirir mi?
Hayır..
Yanlış iş yaparak, kötü karar vererek, onurunun zedelenmemesi insanın elinde olan bir şey mi?
Evet..
2011 seçimlerinde de “Oylarımız boşa gitmesin” diye mecliste olan partilere gönülsüzde olsa oy vermiştiniz..
Halen onurunuz yüksekte, vicdanınızda müsterihse söylenecek bir şey kalmadı demektir.
Oysa, mesele %10 değil, farkında bile olmadığın başka şeyler!.
Alışkanlık, sürekli yinelenen durumlar karşısında otomatik olarak yerleşen tek boyutlu davranış biçimidir. Fazla uysallık ve vurdum duymazlığı da beraberinde bulundurur. Alışkanlık insanları, düşünme, plan yapma, yeni kararlar alma külfeti ve sorumluluğundan kurtarır. Alışkanlık aklı da, vicdanı da devreden çıkarır, kör ve sağır yapar..
Bedene zincir neyse, beyne pranga da odur.
Bir kalıba hapsolup karar almaktan kaçmaktır.
Kendin olmanın ve özgürce karar almanın tek yolu, başkalarının beynine soktuğu paslı çiviyi söküp atmaktır. Şablonlarla zafer kazanılmaz..
Baraj diye bir şey yok.
O, göreceli bir şey.
Korku, rakamdan değil, beynin hazıra alışmışlığından kaynaklanıyor.
Çünkü özgürlük, çok yüksek bir yerdedir, emek ve kesin inanç ister.
Baraj yok, vicdan var!.
İKİNCİSİ, BİRLEŞMEK VEYA İTTİFAK YAPMAK:
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Parti birleşmeleri öyle herkesin sandığı gibi bir iş değildir.
Üstelik biz bunu denedik de. Zerre kadar bir fayda getirmediği gibi, zarar da veriyor.
40-50 yıldır siyaset sahnesinde cambazlık yapanlar bir halt olsaydı, biz niye siyasi mücadeleye girelim ki?
Hepsi, düzenin birer parçası olan mevcutlar, ülkede adam gibi politikalar yürütselerdi, parti kurmak gibi zahmetli, sıkıntılı, özverili işlere neden kalkışalım ki!
Aklımızı peynir ekmekle mi yedik? “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” sözü her türlü eskiden hayır çıkmayacağını anlatan en anlamlı sözlerden biridir. HEPAR halk tipi bir partidir ve bütün bireysel başvurulara açıktır.
İttifak’a gelince, biz yerel seçimlerden itibaren AKEPE’ye karşı her ittifaka açığız.
Ama bunu bizden talep edenler, kuyruklarını dik tutmaya çalışanlara söylerlerse, daha faydalı bir şey yapmış olurlar.
Davet edilmeyen yere, çekirdekçilerle simitçiler gider. Burunları Kaf dağın da gezenlerin üzerine gitmeyerek, bize ağlayıp sızlayanlar, önce onlara gitsinler..
Kuşku ve şüphe doğdu mu her şey biter.
Bilinç altı korku üretir, ruh ürker, kararsızlık ve sürekli tereddüt başlar.
Türkiye’de saat on ikiye beş var değildir.
On ikiyi beş geçiyor..
Başı dik devlet, onurlu millet için tek yol HEPAR’dır..
Karar, saygıdeğer yurttaşlarımıza aittir…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

.

DÜZENCİLER İŞ BAŞINDA!.



DÜZENCİLER İŞ BAŞINDA!.
















2 Aralık 2013
Hükümette ki :
“ Dindar ve kindar gençlik yetiştireceğiz.”
“ Türkiye’de 34 etnik halk var.”
“ Reyhaniye ’de 54 sünni vatandaşımız öldürüldü.”
“ %50’i evlerinde zor tutuyorum.”
“ Kürdistan başkanı, Diyarbakır’a hoş geldin.”
gibi sayısız söylemlerle, taşıdığı hükümet sorumluluğunun ağırlığından uzak; Anayasa suçu işlemeye devam ediyor..
Baş muhalefette ki:
Diyarbakır’daki “Kürdistan” lafını göz ardı ederek, türkücüden dem vurarak, kenardan sıyrılmaya çalışıyor. İmralı’dakinin “BDP sadece Kürtlerden oy alıyor. İçinizden birkaç milletvekiliyle yeni bir parti kurun. Batıdaki solcu, sosyalist ve liberallerden de oy alın” talimatıyla kurulan DHP ile, İstanbul seçimleri için kur yapıyor. DHP’liler, “ İlkeler de anlaşırsak olur” diyorlar. Bu, “hayır yok böyle bir şey, asla olmaz.” demiyor..
Tam da yerel seçimler arifesinde, “ Öp babanın elini” yapmak için, ABD’ye gidiyor. “Türkiye ve halkın geleceği için gidiyormuş!.” öyle söylüyor. Program da Pentagon’da var, ziyaret edilecek yerler arasında!. Türkiye’deki bir siyasi parti mensupları, Amerikalı askerlerle niçin ve neyi görüşür dersiniz?. “Obama’yla aynı dokudayız” diyor.. “Hangi istiklal vardır ki, yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.” diyen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Partinin kurucusu, Ulu Önder Mustafa Kemal; siz bunları duymamış olun!..
Yedek muhalefette ki:
Lafa gelince, mangalda kül bırakma; ama, AKEPE’inin meclise getirip de sayı olarak sıkıntıya düştüğü, kanun tekliflerinde, bulunmaz bir müttefik ol!. 30 yıldır iki slogan çarpıştı: “ Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez.” ve “Vur Gerilla Vur, Kürdistanı Kur.” Bugün gelinen yere baktığımız da, siyaseten hangisi daha önde görünüyor? Fırat’ın doğusunda Türkiye,
müstemleke valiliği durumuna düşürülmedi mi? “ Milli değerleri koru ve yaşat” gibi edilgen sözlerle, bu işlerin üstesinden gelebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Devam edin!.
Legal PKK’lar:
Aslında bu gün, dağdaki silahlı PKK’lılar da elbise giyip kravatla, Kürdistan kurma peşinde olanlar gibi , legal oldu ya!. Bunların hem dağdaki hem de meclistekileri, hiç değilse kıvırmadan, açık seçik ne istediklerini söylüyorlar: “ Müzakerenin bundan sonraki bölümü Apo’ya özgürlük olacaktır.” diyecek derecede, net konuşuyorlar!.
Meclistekilerin tümü, katıksız; kendilerinin maaşlarında, kıyak emekliliklerin de, sağlık harcamalarında, pahalı araçlarda, emekliliklerin de, kırmızı pasaport taşımada, öldüklerin de cenazelerinin top arabasıyla kaldırılmasında ( bu top merakları nereden geliyorsa!.Dünyada iken bütün günahları işledik.. Topla öbür tarafa gidelim de, kendimizi daha iyi savunuruz diye bile, düşünür bunlar!.”) hemen, saniyen anlaşabiliyorlar..
“Hak, hukuk, eşitlik, demokrasi, bağımsızlık, gelir dağılımı bozukluğu, düşünce ve ifade özgürlüğü, ülkenin bölünmez bütünlüğü, devletin onuru, milletin şerefi gibi işlerde, neredesiniz hemşerim?.” demeye kalkışmayın sakın: “ Bu kadar özel işimiz arasında bir de sizinle mi uğraşacağız?.” Sözlerini yüzünüze karşı söylemiyorlarsa; bu, klasik siyasetçinin oy avcılığı içgüdüsündendir..
Aynı şeyleri, tekrar tekrar yapıp, sonucun hiç değişmediğini görmenize rağmen, hala farklı neticeler bekliyorsanız, gayretleriniz nafiledir..
Bu böyle olmayacak, yeter artık deyip yenisini aramazsanız, dünyaya bir şey olmaz, sizin ömrünüzün bir bölümü boşa gider..
Aramasını bilen bulur!..
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

.

2012 TÜRKİYE’SİN DE DURUM. VE BUGÜN


2012 TÜRKİYE’SİN DE DURUM, 
VE BUGÜN



2012_turkiyesi_slayt
ÜLKEYE BAK HİZAYA GEL!..
Tam 2012’ye girmek üzereyken, uçaklarla kaçakçı ve katır vurdular. 30’dan fazla köylü, 20 kadar katır öldürdüler..Neymiş, bunlar PKK’lıymış!.. Bölge de, sınır hattın da bir metre arayla asker diziliyken ve bu gelip gitmeleri iki tarafta bal gibi bilirken, şu hale bak! PKK yurtiçi ve yurtdışı tüm imkanlarını kullansa böyle bir propaganda yapamazdı. Bunlar, PKK adına yapmayı başardılar. Uyduruk meclis komisyonu hala müsebbip arıyor!. Savcı da işin üzerinde!. Yürütmenin başı da açıklama yaptı: “Uludere ile kürtaj aynı şeydir!.”
Afyon’da 25 genç pisi pisine öldü..Hala suçlu ve sebep aranıyor!..
PKK otuz yılda yapamadığını yaptı, 7 ayda, Şemdinli, Yüksekova, Hakkari, Çukurca alanına tam yerleşti. Bir seri eylemlerle, nerede ise her gün şehit verildi. Bazen günlük kayıplar 8-10’a yükseldi. Ve ilk kez ana yola kurulan bir pusu ile 10 asker şehit, 70 asker yaralandı. Yani bir eylemde 80 asker saf dışı edildi. Bu geçen 30 yılın rekorudur. Artık ulaştırma ana mihverleri ve tali yollar PKK’nın kontrolünde olduğu için de TSK asker geliş gidişlerini helikopter ve uçaklarla yapma kararı aldı!. Ne ihtişamlı bir karar bu böyle, anlamı için akıl mı lazım!.
Eylül ayı içerisinde Yüksekova Dağlıca arasındaki Yeşilöz vadisi PKK tarafından kapatıldığı için Yeşiltaş karakolunda üs tutmuş olan 600 askerlik piyade taburuna 30 gün erzak götürülemedi. Erzağın yükleneceği yer, Yüksekova idi ve Yeşiltaş karakoluna mesafesi de 18-20 km’dir.
Hakkari, Yüksekova, Şemdinli merkezlerinde gündüz gözüyle, sivil kıyafetli askerler ve polisler suikastlerle öldürüldü.
Şemdinli ile Şemdinli’ye bağlı Derecik beldesi arasında teröristler gündüz yol kesti. Meclisteki temsilcileriyle görüştüler, öpüştüler, koklaştılar..Yol kesilen mevkide 40’dan fazla insan, 20 kadar araç, panayır yeri gibi duruyor ve bir saate yakın seremoni yapıyorlar. Böyle bir rezalet de ilk kez yaşanıyor, hiçbir müdahale yok..Herkes elini kolunu sallayarak, oradan ayrılıyor..
Suriye savaş uçağı düşürüyor, hala; kim düşürdü? Neyle düşürdü? Aymazlar, arayıp duruyorlar!.
Güneydoğu’da kaçırılan kamu görevlilerinin ne tam sayısı belli, ne de nerede oldukları. Zaten bunların kendi vatandaşlarını arama bulma diye bir derdi yok..İranlı veya İsrailli bir vatandaş kaçırılırsa onlara aracılık yapıyorlar..
PKK bir tarafa, Şemdinli’de kaçakçılar İran-Türkiye arasına boru hattı döşeyerek artık akaryakıt kaçakçılığında at ve katır kullanmaktan vazgeçtiler. Hani sınır “namus’tu”. Sınır mınır yok. Yol geçen hanı ve süzek var..
İki tezkere çıkardılar. Biri Suriye için, diğeri Irak için. Güya askeri harekat yapacaklar!. Suriye tezkeresinin çıkmasının hemen ertesinde “Biz onu savaş için çıkartmadık” beyanları da arkasından geldi. Sınır çatışmalarında bizim tarafa da mermiler düştü ve 4 yurttaşımız hayatını kaybetti. Can kaybına sebep olan mermiler, 8 nci düşüştü. 7 kez aval aval bakarsan, işte sonucu böyle olur. Irak teskeresi de göz boyamadan başka bir şey olmadığı ve ABD, bölgenin kahyası olarak bu yanaşmalara müsaade etmediği için “dostlar pazarda görsünler”den öteye geçmiyor. Buna mukabil Bağdat yönetimi, Türkiye Cumhuriyeti Bakanı unvanına sahip şahsın uçağını kendi hava sahasına sokmadı. Tırıs tırıs geri dönüp, Kayseri’ye kondular. Böyle bir şey olamaz..ABD’nin kuklası olan Bağdat hükümeti bu ve benzeri hareketleri, patronun müsaadesi olmadan asla yapamaz. Olay yeni bir Süleymaniye, çuval geçirme tavrıdır..Bunu da yuttular..
Suriye’deki PKK uzantısı kürt örgütlenmesi iç karışıklardan istifade sözde Kürdistanı batıya doğru Suriye topraklarında genişletmeye devam ediyor. NATO ve patron ABD, bölgedeki ulusal çıkarlarına hizmet eden, bizdeki hükümete güya Suriye’den bize bir tehdit varmış gibi NATO’dan patriot istetti. Gerçek amaç Malatya Kürecik’deki radar üssünü ve İsrail’i korumak ve esas hedef İran’dan başkası değil.. “Türkiye aynı zamanda NATO toprağı”dır, diyen muhteremi de bu topraklar ilk defa gördü ve tanıdı..Bu derece palyatif ve acz anlatan bir sözü gene ilk kez, ahalimiz duymuş oldu..Umarım ne manaya geldiğini de kavramışlardır!..
Gerek Malatya Kürecik radarının tesisinde, gerekse Patriotların gelişi safhalarında ampulcülerin beyanatları hep aynı oldu: “Tetiği biz de olacak!” Ne sistemden, ne teknik yapıdan, ne de NATO işleyiş düzeninden anlamadıkları için askerlik yapmış olan sıradan bir vatandaşın dahi söyleyemeyeceği lafları ettiler. Aslında bu sözler halkı düpedüz avanak yerine koymaktan başka bir şey değildi..Bunlar, Kürecik radarı ile Patriotları kuş tüfeği sandıklarından tetiği bizde diyorlar.Ateşleme düzeneklerini de tetik sanıyorlar.NATO (ABD) bunlara ne tetik, ne de onu çekecek parmak vermez..Her zaman olduğu gibi kendi ulusal çıkarlarına hizmet ettirmeye devam edecektir..
Birden ayranları kabardı ve “idam” demeye, PKK’nın meclis uzantılarının “dokunulmazlıkları kalksın” demeye başladılar. Küçük küçük atın da kuşlar yesin. Kahya’ya sordun mu? İmralı’yı kim teslim etti? ABD ne dedi verirken? “idam etmeyeceksiniz”. Edemediler ve idamda kalktı..2002 seçimlerinden sonra daha milletvekili bile değilken, seçimin hemen ertesinde, koşa koşa ABD’ye teşekküre giden kimdi? Kahyaya hareket sökmez. Sizin gibileri, getirdiği gibi götürür muhterem!.. “Maliki” gibi, “Mursi” gibi işaretleri de vermeye başladı. Yürütmenin başı, “PKK’lılar, silahları bıraksınlar.İstedikleri ülkeye gidebilirler” diyor. Ne kadar güzel!.Bu, “katiller, size af çıkartım.Ben savcıyım, ben hakimim, karar verdim, serbestsiniz” demekten başka hiçbir manaya gelmez.Olur!. Başka bir arzun var mı, muhterem?.Hale bakın..
Habur, Oslo işleri de bunların yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları işlerdi. Önce küfürler, hakaretler yağdır böyle bir şey yok de, sonra benim talimatımla oldu de!. Kendine hakaretler yağdıran da bu kubbe altında ilk kez görünüyor. Seçimlerden önce PKK eylemlerini durdursun diye İmralı’ya yalvar yakar olanlar da bunlardı..”Müzakere-mücadele” diye saçmalayanlarda gene bunlar..
PKK 5000 kişilik silahlı kadrosuyla K.Irak Ve Türkiye’deki kamplarında, değişmeyen sayıdaki militanlarıyla dururken: “PKK can çekişiyor” “büyük çaplı operasyon”, “Çembere alındılar,” “büyük darbe yedi” martavalları devam ediyor..Üstelik en çok şehir eylemlerinin yapıldığı ve yaygınlaştığı bu yılda.. Şehit cenazelerinde, utanıp sıkılmadan musalla taşının karşısına pırasa sapları gibi dizilen siyasetci ve bürokratlar ise, artık bu işi günlük hizmetlerinden biri olarak görüyorlar.
Bütün bunlar olup biterken AKEPE, CHP’nin de gönüllü desteğiyle, bedelli askerliği çıkardı. Yoksullar, fakirler ve okuyamayan çocuklar dağlarda, tipi ve karın altında 15 ay hizmet verir ve her gün çatışmalarda şehit olup yaralanırken bunu yaptılar.. Vicdan, vicdan ve yine vicdan..Arada bulasın bunlarda..
Devlet, hızla partileştirilirken, yandaş ve yanaşmalar da dört nala zenginleşmeye devam ediyor.Bu arada yürütmenin başı dünyadaki en zengin devlet ve hükümet başkanlarının arasına girdi!..
Keriz fenerine ve Oslo görmelerine bakan savcılar civa gibi yerlerinde duramıyor, tek tek görevden alınıyorlar!. Köşkteki zat, aynı zamanda Dışişleri konutunu da işgal ettiğinden, kendine bir villa tutmak zorunda kalan bakan efendi de kira diye ay da 34.000 lirayı bu villanın sahibine ödemeye yıllardır devam ediyor!.
Her Salı günü yapılan meclisteki grup toplantılarına çıkan düzen partilerinin başında bulunan, başına getirilen ve başlarında olması istenen muhteremler, karagöz ve hacivat misali müsamere yapmaya devam ediyorlar. Olgunluk çağındaki çocuklarda alkış görevlerini yerine getiriyor..
Van Erciş’teki bir okulun “Atatürk” adı değiştirilerek RTE!nın annesinin adı yazıldı. Bu okul kamu parasıyla yapılmıştı!. Parası olsa muhterem, kendi parasıyla yaptırırdı da, ne yapsın, olmayınca buna razı oldu..İlerde kazanırsa, aile efradına kendi kazancından okul dikecek!..
29 Ekim ve 10 Kasım kutlama ve anma törenleri ampulleri şaşırttı!.Partili bürokratlar aracılığıyla engellemelere kalkıştılar..Türkiye bu filmi 1960 öncesi gördü!.Nafile işler bunlar, halktan korkanın gidebileceği bir yer yok..Ne zamana kadar sürecek bu aymazlık ve kimlere karşı?10 Kasım da, yürütmenin başı (Cumhuriyet tarihinde ilk kez) Anıtkabir’de bulunmadı..Dünyanın bir köşesinde yaşayan sultan: “Buraya kadar gelmişken bize uğramazsanız, alınırız” demiş!.Uçakta gazeteciler korka korka, neden bulunmadığını soruyorlar. Cevap: “Anayasa ve kanunda böyle bir zorunluluk var mı?” benzeri, dam üstünden saksağan, laflar ediyor… “Atatürk” demeye dili varmadığı için Gazi M.Kemal diye konuşuyor,yarım ağız.. Çünkü, “Atatürk” demek çağdaşlık, laiklik ve devrimler demektir. Alamaz ağzına..
Mecliste çeşitli komisyonlar çalıştırıyorlar. Sanki sonuçta bir şey elde edecekler. Sorular bakınca görülüyorki, bir kıraathanenin dedi-koducularından farksızlar. Bir kişiden alacakları armağanı da 12.000 lira çıkardılar. Eski milletvekilleri de kene gibi, fiilen mecliste olanların haklarının aynısı için kanun çıkarma peşindeler. Milli toprakların satışını da 10 hektardan 30 hektara çıkardılar.
Türkiye, dünya da rüşvet ve yolsuzlukla halen ilk dört ülkeden biri.Dünyada en pahalı benzini kullanan ülkeyiz. Elektrik ve doğalgaz zamları devam ediyor. Gelir dağılımı uçurum halinde ve asgari ücret 762 lira. Kamu serveti satılıp savruldu. Müsriflik tam gaz. Kamu aracı kullanmada gene dünya birincisiyiz. Tarım ve hayvancılık bitti.
Balyoz ve Ergenekon 12 Eylül gibi, ABD destekli göstermelik mahkemeler devam ederken, sıra 28 Şubatta..Ama 27 Nisan muhtırasını bunların kafasına indiren muhterem, Dolmabahçe sırdaşına bir şey yok..Halbuki o gece ödleri karışmıştı, öyle değil miydi? “Dik durduk” ayaklarıyla geçiştirin bakalım..
Suriye’de gündüz gözüyle 28 çocuğu roketleyerek öldüren,23 Suriyeli askeri gündüz gözüyle kameralar önünde kurşunlayan güya muhalefet, başıbozuklara gelince, para var!.1923’den bu güne kadar ilk kez bütün komşularımızla kanlı bıçaklı olduk. İsrail 9 vatandaşımızı öldürüp gemiyi esir alıp limanlarına çektiler. Ne oldu? Özür bile yok. E..Bu işler böyledir. Önce Yahudi madalyasını takarlar, sonra da yapacaklarını yaparlar.. Geçenler de ABD ve İsrail uçakları Malatya-Kürecik radarının yeteneği denemek için bizim hava sahamızda tatbikat yaptılar!.Vah vah..Hem de ne vah!..
Beş buçuk yaşındaki çocukların okula başlatılması, kıyafet yönetmeliği değişikliği ise “Kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz” hezeyanının yan unsurlarıdır. MHP’nin “Kandile bayrak dikelim” gibi ağızdan dolma lafların başkanını Bağdat yönetimi Kerkük’e sokmayınca, ortada kalırken, CHP’nin başındaki de Bağdat davetine balıklama daldı. Dönüşte karadan gelerek, “Erbil’e uğramak” istiyor. İsabetli olur, oradakilerle PKK dahil, her konuda sorunsuz anlaşırsınız zaten, ona ne şüphe? Barzani’de silahla çözüm olmaz diyor, tıpkı CHP’li gibi. Silahla çözüm olmazmış! PKK silahla her şeyi size nasıl da çözdürüyor!.
Bu arada Barzani güneydeki Araplardan korktuğu için ABD’den, bölgelerine asker istedi ve üs vermeyi taahhüt etti..Irak’taki iki kuklanın da ustası Sam amca olduğu için, doğru durun, aksi halde iki kuklayı da sandığa koyup kapağını kapatır..Şu petrolün gözü kör olsun! Sam amca size katlanır mı yoksa!.
Türkiye gittikçe maddeci insanlar ve maddeci topluma dönüşüyor. Bunun yıkıcı etkileri de günlük olaylarla ortaya dökülüyor. Yaklaşan ve kendini maddi çıkarlara bağlanmış bir toplum. Uyuşturucu yaşı ise nerede ise, 12-13 yaşlarına düştü.
Holding medyada ise korku dağları bekliyor. Dünya yansa umurlarında değil. Bunların duvardaki eski kilimlerine dokunulmasın yeter. Haberleri sunan yılışık suratlar, programlarda şambabası gibi riyakarlık ve yalakalık fışkıran nursuzlar..Akılları sıra hükümete yaranacaklar..Ortalık zamane uşaklarından geçilmiyor. Bunlara sormak gerekiyor. Sizin dünyaya gelip gitmeniz, ne işe yarar?.
Eski insanlar ülkeleri ve millet bu günkü durumlar düştüğünde ne yapılacağını iyi biliyor ve tek cümleyle özetliyorlardı: “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”.
Bugün sokaktakinin durumu ise : Huşu içerisinde batışı seyretmekten ve boş laf üretmekten öteye geçmiyor. Batışın devamı karanlığa gömülmektedir. Ama bir şey var! Arkası, ufuktan güneşin tekrar doğuşudur. 2.5 milyar yıldır, doğanın değişmeyen yasası bu’dur..
Osman PAMUKOĞLU
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

..

23 Ocak 2015 Cuma

TUNCER KILINÇ PAŞA NE DEDİ..


TUNCER KILINÇ PAŞA NE DEDİ..




EROL MANİSALI

    _ Paşa'dan AB'ye rest   

   MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, "Türkiye, AB'den en ufak bir yardım görmemiştir. Türkiye'nin, Rusya ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olması faydalı" dedi.  



Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'nden en ufak bir yardım görmediğini belirterek, "Türkiye'nin, Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum" diye konuştu. 

Harp Akademileri Komutanlığı'nca düzenlenen "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?" konulu sempozyumun "Dünya ve Türkiye" başlıklı oturumunda soru-cevap bölümünde söz alan Orgeneral Kılınç, kendisinden önce konuşan Prof. Dr. Erol Manisalı'nın söylediği her söze katıldığını, bunun da şahsi görüşü olduğunu vurguladı. Kılınç, "Türkiye, AB'dan en ufak bir yardım görmemiştir. AB, Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor" dedi. 

Türkiye'nin kendine ABD'nin de rolünü unutmadan yeni bir arayış bulması gerektiğini ifade eden Orgeneral Kılınç, şunları söyledi: 

'Yeni bir arayış olmalı'

"Türkiye'nin, Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayış içerisinde olmasında fayda buluyorum." Prof. Dr. Erol Manisalı da konuşmasında, AB'nin, Türkiye'yi hiçbir zaman dışlamayacağını, ancak içine de almayacağını ifade ederek, "AB kesinlikle Hıristiyan kulübüdür. Bundan alınmayalım" diye konuştu. 

Emekli Büyükelçi Turgut Tülümen de, Orgeneral Kılınç'a yakın sözler söyledi. Tülümen, "Ortadoğu'da Türkiye, İsrail, Mısır ve İran yakınlaşır, bu Rusya'yı da kapsarsa çok olumlu bir hareket başlamış olur" dedi. 

İlk tepki Avusturya televizyonundan

Bu arada, Avusturya televizyonu, Orgeneral Kılınç'ın açıklamalarına atfen verdiği bir haberde, TSK'nın AB'yi istemediği iddia edilerek, "TSK, AB üyeliğiyle, anayasanın kendilerine tanıdığı politikadaki rollerini kaybedeceğinden endişe ediyor" denildi. 

Türkiye, Rusya ve İran'la ittifak arayışında olmalı 












MGK Genel Sekreteri Orgeneral Kılınç AB'nin Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi baktığını belirterek, "Rusya ve İran'ı da içine alacak bir arayış içinde olalım" dedi 
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'nden (AB) en ufak bir yardım görmediğini belirterek, "Türkiye'nin, Rusya ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum" dedi.
İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı'nca düzenlenen "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?" konulu sempozyum, dün İstanbul'da başladı. İki gün sürecek olan toplantıya Türkiye'nin eski cumhurbaşkanları Kenan Evren ve Süleyman Demirel'in yanısıra bilimadamları, akademisyenler, diplomatlar ve işadamları katıldı.
Toplantıda konuşmacı olmadığı halde İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Erol Manisalı'nın ardından söz alan Orgeneral Kılınç, söyleyeceklerinin şahsi görüşleri olduğunu belirtti. Türkiye'nin AB'den en ufak bir yardım görmediğini belirterek "Prof. Dr. Erol Manisalı'nın 'Bizi AB'ye almayacaklar' sözüne katılıyorum. AB, Türkiye'nin milli menfaatlerini ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor. Bu nedenle Türkiye başka ülkelerle işbirliği yapmalı. Türkiye'nin mümkünse, Amerika'yı gözardı etmeden Rusya ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayış içerisinde olmasında fayda buluyorum" şeklinde konuştu.

MANİSALI: AB, HIRİSTİYAN KULÜBÜ
"Dünya ve Türkiye" başlıklı ilk otumun en dikkat çekici konuşmasını ise "AB'nin Türkiye'nin bulunduğu coğrafyaya katkıları ve etkileri" adlı bildirisiyle Prof. Manisalı yaptı. "AB, Türkiye'yi hiçbir zaman dışlamayacaktır. Tam üye de yapmayacaktır" diyerek sözlerine başlayan Manisalı, Türkiye'nin AB'ye üye olması halinde Ukrayna ve Beyaz Rusya'nın da üyeliğinin zorunlu olacağını, bunun da AB için intihar anlamına geleceğini ve kendi refahını baltalayacağını ileri sürdü. AB'nin "modern sömürgecilik" yaptığı söyleyen Manisalı, "AB'nin Türkiye'yi içine almasında hiçbir siyasi, ekonomik ya da sosyal mantık yoktur. AB kesinlikle Hıristiyan kulübüdür" diye konuştu.


Ecevit: Böyle bir arayışta değiliz
Orgeneral Tuncer Kılınç'ın sözleri başkentte büyük yankı yarattı. Başbakan Bülent Ecevit, "Sayın Orgeneralin şahsi görüşleri olabilir. Amerika ile İran nasıl bir araya getirilebilirse onu bilmiyorum tabi. Kişisel düşünceleri olarak bunu söyledi. Şu sırada AB ile ilişkilerimiz olumlu gidiyor: İleride ciddi sıkıntılar çıkarsa tabi ona göre tedbir alınabilir. Fakat şu sırada öyle bir arayış içinde değiliz" dedi.

DYP lideri Tansu Çiller de, Kılınç'ın sözlerini yorumlarken, Türkiye'nin çok yönlü bir dış politika izlemesi gerektiğini belirtti. İktidarda oldukları yıllarda bunu yapmaya çalıştıklarını anlatan ve bunu yaparken Türkiye'nin AB misyonundan vazgeçmediğini ifade eden Çiller, "Türkiye yapay bir sorunla karşı karşıya bıraktırılıyor" diye konuştu.
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ise "Sorumluluğuna müdrik bir Komutan, şahsi görüşlerini açık yüreklilikle söylemiştir. Saygı duymak, takdir etmek lazım. Mutlaka sözlerinin haklı, tutarlı gerekçeleri vardır. Paşa'nın sözlerine cevap verecek değilim ama AB, Türkiye'nin devlet politikasıdır" yorumu yaptı. ANAP İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, "Sayın Genel Sekreterin şahsi görüşleri olduğuna göre hiçbir şekilde bir kurumun politikasını yansıtmıyor" dedi. SP Grup Başkanvekili Temel Karamollaoğlu "Paşa'nın yaklaşımı çok isabetli bir yaklaşım. Körü körüne AB üyeliği olmaz" diye konuştu.

Dünyada büyük yankı uyandırdı
Orgeneral Tuncer Kılınç'ın sözleri Rusya ve İran ile tüm dünya basınında büyük yankı uyandırdı. Anadolu Ajansı'nın haberi dün 14.08'de duyurmasından sonra, 17.44'te İran resmi haber ajansı, Kılınç'ın sözlerinin tam metnini yayınladı. Rus televizyonları da Kılınç'ın konuşmasını "son dakika" haberi olarak altyazıyla duyurdular. Reuters haber ajansı, Kılınç'ın konuşmasının geniş bir çevirisini bütün dünyaya duyurdu. Reuters'in haberinde "Türkiye'deki AB karşıtları Avrupa ülkelerinin üyeliğe engel olmak amacıyla yapay bariyerler yaratıldığını düşünüyor. AB adaylığı konusunda Türkiye'deki saflar kesin çizgilerle belirlenmiş" denildi.


Yusuf DEMİR - Nuri Sefa ERDEM

http://arsiv.sabah.com.tr/2002/03/08/p01.html


http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2002/mart/08/p2.html

.

22 Ocak 2015 Perşembe

BUNLAR MI ÇOK AKILLI, BİZ Mİ ÇOK APTALIZ ? !!





BUNLAR MI ÇOK AKILLI, BİZ Mİ ÇOK APTALIZ?!!



BUNLAR MI ÇOK AKILLI, BİZ Mİ ÇOK APTALIZ?!! 

HALA EVET Mİ?!!

Atatürk'ün önemli bir tesbiti ile yazımıza başlayalım;

"TÜRKİYE'de yanlış zihniyetle malul olan bazı yöneticiler yüzünden her saat, her gün, her yüzyıl biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür! Bu düşüş, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiç bir önemi yoktu... Ne yazık ki, TÜRKİYE ve TÜRKİYE halkı AHLAK bakımından da düşüyor!.. (6.3.1922) Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK"

ATATÜRK, bu tıynetteki haşaratın, milletin AHLAK'ını bozduğunu söylüyor... 

Bunlar 2000’li yılların başında önce tabanından geldikleri Erbakan’a kazık atmakla başladılar işe!..

2002 yılından sonra AK(!) PARTİ iktidarı, ERDOĞAN-GÜL ikilisi ve haramilerinin yaptıkları sıralamakla bitmez!

AB'ye girmek için Kıbrıs'tan, Güneydoğu'dan ve İstanbul'dan vazgeçtiklerini adeta haykırdılar!..

Çocukları, damatları, yeğenleri, bilumum yandaşlarıi DEVLET'i soydu, soğana çevirdi, hâlâ da soymaya devam ediyorlar!..

DEVLETİ SOYMA'yı, HAYALİ İHRACAT ile havadan para kazanmaları bir yana bir de yandaşlarını teşvik ettiler...

Kendilerine aldıkları lüks uçak ve otomobiller, villalar, gemicikler, zümrütçükler , Hoolywood filimlerinden çıkma koruma orduları ile İSRAF'ı bütün DEVLET ve ÖZEL SEKTÖR mensuplarına aşıladılar...

Tahsil, tecrübe, ve ehliyet ile sağlanan mevkileri PARTİZANLIK'la yakınlarına, yandaşlarına peşkeş çektiler...

Kısacası, MİLLET'in AHLAK'ını bozmak için gece gündüz çalıştılar!..

BAYRAK, KUR'AN, EZAN diyerek, "Atatürkçülük" yaptıklarnı öne sürerek VATAN'ı BATI AVRUPA'ya eyalet, MİLLET'i de onlara uşak yapmak için canla başla çalıştılar, ve hala bunun için çalışıyorlar.

Cami yapacağız diye geldiler KİLİSE yapıyorlar.

Dinler arası DİYALOG diyerek İslam’ı aşağılıyorlar, İslam dinine küfredenleri baş tacı yapıyorlar.

Kürt bölücü ve canileri ile işbirliği'ne girip onları Meclis'e taşıdılar...

DEVLET kadrolarına PKK'lıları, doldurdular.

Belediyeleri, SSK'yı, bankaları soyup soğana çevirdiler...

Bu da yetmezmiş gibi bir de dağdan inen PKK’lı teröristlere AF çıkartıp yine canileri masum halkın üzerine salıyorlar.

Hepsinden daha kötüsü bunlar YABANCILARA TOPRAK SATIŞI KANUNU çıkardılar!..

"ÖZELLEŞTİRME" diye MİLLİ KAYNAK ve TESİSLER'imizi gavurlara sattılar!..

TÜRK PARASINI KORUMA KANUNU'nu kaldırıp bizi DOLAR, MARK'a mahkum ettiler!..

DEVLET'in gelirlerini kısıp MİLLÎ PAZAR'ımızı gavurlara sonuna kadar açtılar.

Fabrikalarımız kapandı, tezgâhlar durdu, tarlada başaklar soldu.

PATENT YASASI , TAHKİM YASASI, İKİZ ANLAŞMALAR, UYUM YASALARI 'nı kabul edip geleceğimizi ipotek altına soktular!..

Kıbrıs'ı satmayı...

Ege'de Yunan hakimiyetini kabul etmeyi...

Yerel Yönetim ve Eyalet yasalarını çıkartarak Güneydoğu'ya bağımsızlık vermeyi...

Fener'in hain papazını "ekümenik patrik" ilan etmeyi...

Heybeliada ruhban okulunu açmayı...

DEVLET'in ve MİLLET'in bütün varlığını özelleştirip yabancılara satmayı...

Ormanları, sahilleri ve hazine arazisini yağmalayanları affetmeyi...

Vergisini ödeyene bir daha ödetip, ödemiyenleri bağışlamayı...

Teröristleri affedip terörle canla başla mücadele edenleri hapiste tutmayı...

ZİNA'yı bile suç olmaktan çıkartıp FUHUŞ’u artırıp ardından da AHLAK dersi vermeye kalkmayı...

ORDU'yu ipotek altına almayı...

YARGI'yı bağımlı hale getirmeyi...

DEVLET'in bütün kademelerini içten çökertmeyi...

Bunlar kendilerine hedef edindiler.

Her türlü numara bunlarda!

Gündeme göre, fırıldak gibi sürekli ağız değiştiriyorlar fakat icraatları hiç değişmiyor, hep ihanet, hep ihanet!

Sürekli Türk düşmanlarının, Ermeni’nin, Rum’un, isyancı etniklerin yanındalar, Türk’lerin ise karşısındalar.

PKK’lı terörist leşlerine şehit deyip, ŞEHİT’lere kelle diyenler bunlar.

Okullarda ANDIMIZ okumasın diyenler bunlar.

Her yerde de İSTİKLAL MARŞI okunmaz diyenler bunlar.

Dağlardan -Ne mutlu Türk’üm diyene- yazıları silinsin diyenler bunlar.

Okul kitaplarından ATATÜRK’ü silenler, ATATÜRK büstlerini kaldıranlar bunlar.

TÜRKLÜK tanımını ANAYASA’dan kaldıracaklarını söyleyenler bunlar.

“Ne Mutlu Türk’üm Diyene!..” diyemeyen, TÜRK’lükten AR duyanlar yine bunlar.

Bunlar mı çok akıllı yoksa biz mi çok aptalız!

Şimdi de YARGI’yı bağımlı hale getirmek için oldu bittiye getirilmeye çalışılan uzlaşmasız bir ANAYASA değişikliği dayatması ile bizden “evet” dememizi bekliyorlar.

Hatta dayatıyor, evet demeyenleri hain ilan edecek kadar ileri gidiyorlar.

Kimdir HAİN sorarım sizlere!..

ATATÜRK'ün "MEMLEKETİ İDARE ETTİĞİNİ İDDİA EDEN MÜSTEBİTLER” diye emperyalist gavurlar ile aynı kefeye koyduğu kişiler, işte bunlardır!..

Biz, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ni, KÖLELİK anlaşmaları ile TUTSAKLAR ülkesi, EMPERYALİST UŞAĞI bir UYDU DEVLET haline getirmek isteyen İNANÇ TACİRİ HARAMİLERİN, DEMOKRASİ BEZİRGANI DİKTATÖRLERİN oldu bittiye getirmek istedikleri "ANAYASA" değişikliğine "HAYIR" diyoruz.

Özkan BOSTANCI 
( Rahmetle Anıyorum )