7 Şubat 2016 Pazar

EGE'DE BOZULAN LOZAN STATÜSÜ VE HUKUKİLEŞTİRİLMEK İSTENEN YENİ REJİM: SEVR

 
 
 
EGE'DE BOZULAN LOZAN STATÜSÜ VE HUKUKİLEŞTİRİLMEK İSTENEN YENİ REJİM: SEVR
 
Ali KURUMAHMUT
 
"Ege'de kıta sahanlığı sorununun resmen ortaya çıktığı 1973 yılından bugüne kadar Türk-Yunan ilişkileri ve bu bağlamda Ege sorunları her iki devletin dış politikasında özel bir önem ve önceliğe sahip olmuştur. Bu önem ve önceliğin, Ege'de adalet ve hakkaniyete uygun bir barış tesis edilinceye kadar da devam edeceği düşünülmektedir. 1974 barış harekatı ile yirminci yüzyılın son çeyreğinde yaşanan ve çözüm arayışları devam eden Kıbrıs uyuşmazlığına rağmen, sorunlar yumağı Ege Denizi, Türk-Yunan ilişkilerinde merkezi bir konumda bulunmaktadır. Ege'nin tarihi, coğrafi ve uluslararası andlaşmaları esas alan hukuki gerçeklerini bir tarafa bırakarak, ideolojik beklentiler ve siyasi mülahazalarla Ege'de sağlanacak sözde bir barışın kalıcı olamayacağı ve gelecek nesillerce sorgulanabileceği ihtimali gözardı edilmemelidir.
 

Yunanistan'ın bağımsızlığının Osmanlı Devleti'nce kabul edildiği ve Osmanlı ülkesinde bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktığı 24 Nisan 1830 öncesinde, Ege Adaları'nın tamamı Osmanlı egemenliğindeydi ve Ege Denizi de bir Osmanlı iç denizi idi. Ege Denizi ve Ege Adaları'nın bahse konu statüsü o dönemin hukuk kurallarına tamamen uygun ve tartışmasızdır. Fransa, İngiltere ve Rusya'nın gayret, faaliyet ve tasarrufları neticesinde kurulan Yunanistan'a, kuruluşunda Eğriboz Adası ile birlikte Ege'nin batısında yer alan Kuzey Sporat Adaları (İskiri Adası ile Şeytan Adaları) ve Kiklat Adaları bırakıldı. Balkan Harbi sonrasında Müttefik Balkan Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Andlaşması'nın 4'üncü maddesi ile Osmanlı Devleti, Girit Adası üzerindeki egemenlik haklarından Müttefik Balkan Devletleri lehine vazgeçti. Trablusgarb Harbi sırasında toplam 16 ada İtalyanlar, Balkan Harbi'nde ise Gökçeada ve Bozcaada dahil toplam 11 ada Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu fiili durum, 18 Ekim 1912 tarihli Uşi Barış Andlaşması ile 13/14 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı'na rağmen Birinci Dünya Harbi sonuna kadar devam etmiştir. Uluslararası hukuk kurallarına göre işgalin egemenlik devri sonucu doğurmaması neticesi olarak, Eğriboz ve Girit Adaları ile Kuzey Sporat ve Kiklat Adaları dışında kalan Ege Denizi'ndeki tüm adalar üzerindeki Osmanlı/Türk egemenliği Lozan Barış Andlaşması'na kadar sürdürülmüş oldu.
Ege Denizi ve Ege Adaları'nın hukuki statüleri ile Ege sorunlarına ilişkin Yunan iddia ve taleplerinin, Avrupa Birliği'ne girme hedefi olan Türkiye'nin Helsinki şartlarını yerine getirebilmesi ve adaylık statüsünü devam ettirebilmesi için Ege'de karşı karşıya olduğu durumun, iyi analiz edilebilmesi maksadıyla; 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Andlaşması'nın Ege'ye ilişkin hükümlerinin, bir başka ifade ile Ege Denizi'ne ilişkin Sevr rejiminin, öncelikle bilinmesinde fayda vardır. Hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş ve ölü doğmuş bir andlaşma olan Sevr'in 84 ve 122'nci maddeleri ile Türkiye Ege'de, Asya sahilinin üç deniz mili içerisine hapsediliyor; Gökçeada ve Bozcaada dahil Yunanistan'ın işgali altında bulunan tüm adalar ile İtalyan işgali altında bulunan adalar ve tabi adacıkları kaybediyordu. Daha da önemlisi, Sevr'in 132'nci maddesiyle Ege Adaları üzerindeki tüm haklarımızdan vazgeçmemizi öngören genel bir feragat hükmü kabul ediliyordu. Buna göre; Asya sahilinin üç mili içerisinde bulanan ve ismen sayılarak Yunanistan ve İtalya'ya devredilmemiş olan adalardan başka bütün öteki adalar üzerindeki veyahut her ne şekilde olursa olsun bunlarla ilgili bütün hukuk ve iddialardan vazgeçiliyor; adalar üzerinde ilhak, istiklal veya herhangi bir idare şekli hakkında alınmış bulunan veya ileride alınacak olan bütün kararlar kabul ve tasdik ediliyordu.                                  

     Türkiye ile Yunanistan arasında siyasi ve askeri bir denge kurulmasını amaçlayan ve Ege Denizi'nin bugünkü hukuki statüsünü düzenleyen en önemli belge 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması'dır. Yirminci yüzyılın da en önemli siyasal belgelerinden biri olan ve 79 yıldır yürürlükte bulunan bahse konu andlaşma, Ege'deki egemenlik ihtilafını, güvenlik problemlerini ve deniz alanlarının sınırlandırılmasını somut olarak aydınlatabilecek hükümler içermektedir. Eğer Lozan öncesinde Ege'deki ada, adacık ve kayalıkların aidiyetlerine ilişkin herhangi bir ihtilaf yoksa, bugünkü ihtilafı çözebilecek en önemli belge Lozan Barış Andlaşması olacaktır. Anılan andlaşma ile Ege'de Anadolu'yu kuzeyden güneye bir dizi halinde kapatan toplam dokuz ada Yunanistan'a, 13 ada ve tabi adacıklar ise İtalya'ya devredilmiştir. 10 Şubat 1947 tarihli Paris İtalyan Barış Andlaşması ile İtalya'nın elinde bulunan adalar da Yunanistan' a devredilmiştir. Bahse konu adaların egemenlik devirleri; Lozan'ın 12'nci maddesinde kabul edildiği teyit edilen 13 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ile anılan andlaşmanın 13'üncü maddesi ve Paris Andlaşması'nın 14'üncü maddeleriyle, tam anlamıyla silahsızlandırılmış olma şartına bağlanmıştır. Lozan'da karasularının genişliği konusunda açık bir hüküm mevcut değildir. Ancak andlaşmanın 6'ncı maddesinin son paragrafı ile 12'nci maddesinin son cümlesi hükmünün birlikte tetkikinden, konferans sırasında devletlerin tutumlarından ve o dönemde bölgedeki ve dünyadaki uygulamalardan, tarafların Ege'de karasularının 3 mil genişlikte olması anlayışı ile hareket ettikleri anlaşılmaktadır. 
                                
   Lozan Barış Andlaşması'nın getirmiş olduğu hukuki ve siyasi statü gereğince Ege Denizi'nin %75'ini açık deniz kesimi oluşturmakta idi. Diğer bir ifade ile Türkiye ve Yunanistan ana kıtaları ile tüm Ege Adaları'nın 3 millik karasuları dışında kalan deniz alanları Ege'nin dörtte üçünü teşkil ediyordu. Türkiye bu kesim üzerinde uluslararası hukukun yerleşmiş kuralları uyarınca kıyıdaş bir devlet olarak ulaştırma, uçuş, avlanma ve bilimsel araştırma gibi haklarını kullanmakta; askeri eğitim ve tatbikatlar yapabilmekte, güvenliğine ilişkin tertip ve tedbirler alabilmekte idi. Yine bu dönemde Orta Ege'den Akdeniz'e serbest geçiş rejimine tabi olan, bir başka deyişle açık deniz statüsünde bulunan, iki uluslararası su yolu mevcuttu. Yunanistan, önce 1931 yılında "hava yolları ve emniyet meseleleri ile ilgili olarak" karasuları bölgesinin genişliğini devlet kıyılarından itibaren 10 deniz mili olarak tespit etmiş, ancak bu ulusal düzenlemesini 44 yıl sonra, 1975 yılında, havacılık bilgi yayını ile dünyaya ilan etmiş ve uyulmasını talep etmiştir. Bundan daha da önemlisi, 1936 yılında "Yunanistan karasuları hududunun tespiti hakkında kanun" ile, tek taraflı olarak, karasularını 3 milden 6 mile genişletmiştir. Böylece Ege Denizi'nin % 25'lik bir açık deniz kesimi hiçbir itiraz ve reaksiyonla karşılaşmadan Yunan deniz ülkesi haline getirilerek Yunanistan'ın egemenliğine sokulmuş oldu. Ayrıca Orta Ege'den Akdeniz'e ulaşımı sağlayan batı su yolundaki serbest geçiş hakkı kaybedilmiş ve Türkiye'nin Akdeniz'e geçişi önemli ölçüde kısıtlanmış; belirli bölgelerde Yunan karasularından geçmeden Akdeniz'e geçiş imkansız hale gelmiştir. Yunanistan'ın bu oldu bittisi Türkiye tarafından resmen kabul edilmiş ve 1964 tarihli "Karasuları Kanunu" ile Türk karasularının genişliği de 6 mil olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, Lozan Barış Andlaşması yapıldığı zaman % 75 olan Ege'nin açık deniz alanlarının oranı % 50'ye inmiş ve aynı oranda Yunanistan Türkiye aleyhine genişlemiş oldu. 

     Yunanistan, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni 1 Haziran 1995 tarihinde parlamentosunda kabul etmiş ve sözleşmenin devletlere karasularını 12 mile kadar genişletme hakkı tanıyan 3'üncü maddesi hükmünü, uygun bir zamanda ve ulusal stratejisi çerçevesinde tatbik edeceğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Ege'de karasularını 6 milden 12 mile genişletmekle Yunanistan, Ege'nin açık deniz kesiminin % 30 dan fazlasına daha sahip olmak istemektedir. Böylece, Lozan Barış Andlaşması yapıldığı zaman % 75 olan uluslararası suların oranı % 20'nin altına inecek, Orta Ege'den Akdeniz'e ulaşımı sağlayan doğu su yolundaki serbest geçiş hakkı da kaybedilecek ve Yunan karasularından geçmeden Akdeniz'e ulaşım mümkün olmayacaktır. Kısaca Ege Denizi bir Yunan iç denizi haline dönüşecektir. Türkiye'nin ülkesel bütünlüğünün bozulması anlamına da gelecek böyle bir oldu bitti neticesinde;

     " Lozan Barış Andlaşması'nın Ege'ye ilişkin hukuki statüsü tamamen bozulacak,

     " Ege kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin yaklaşık % 90'ı Yunanistan'a ait olacak,

      " Türkiye'nin Ege Denizi'ndeki hakları gasp edilecek ve temel ulusal çıkarları ipotek altına alınacak,

      " Ege kıta sahanlığına ilişkin 1976 tarihli Bern Mutabakatı ihlal edilmiş olacaktır.

      Ege Denizi'ni kendi ülkesinin bir parçası haline dönüştürerek Türkiye'ye Ege'de yaşama hakkı tanımak istemeyen Yunanistan; Kardak Kayalıkları dahil, Ege'de uluslararası andlaşmalarla egemenliği kendisine devredilmemiş olan çok sayıdaki ada, adacık ve kayalık üzerinde egemenlik iddiasında bulunmaktadır. Karasularını 12 mile genişleterek Ege'de deniz yetki alanları ve hava sahasına ilişkin sorunları tümüyle kendi lehine halletme yoluna gitmektedir. Esasen Yunanistan, Ege'de kıta sahanlığının sınırlandırılmasının dışında herhangi bir sorunun varlığını dahi kabul etmek istememektedir. Lozan'da ismen zikredilmiş olmaları nedeniyle Gökçeada ve Bozcaada'ya şimdilik alenen bulaşamamakta, Türkiye'yi Anadolu'nun 3 mili içerisine hapsederek, Asya sahilinin 3 mili dışındaki tüm ada, adacık ve kayalıklara egemen olmak istemektedir. Avrupa Birliği'ne adaylık statüsünü devam ettirmek ve yakın bir gelecekte tam üye olmak arzusundaki Türkiye'yi, politik manevralar ve eylem planlarıyla köşeye sıkıştırarak, sorun olarak dahi görmek istemediği kendi fiili durumlarını hukukileştirmek için politikalar üretmekte ve stratejiler geliştirmektedir.
Karasularını 12 mile genişleterek Lozan şartlarında % 75 olan Ege açık deniz alanının % 55'lik kısmını kendi egemenliğine almak isteyen ve bu durumu kısmen gerçekleştirmiş olan, Türkiye'yi Anadolu'nun 3 mili içine hapsederek Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm Ege Adaları'na sahip olmak isteyen, ayrıca silahsızlandırılmış olmaları şartıyla egemenliği kendisine devredilmiş olan adaları ağır ve Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek şekilde silahlandıran Yunanistan, Ege'de Sevr Rejimini tam anlamıyla gerçekleştirmek istemektedir. Matematiksel olarak da bu rejimin gerçekleşmiş olması sonucunu doğuracak böyle bir durumun kabulü anlamına gelecek işlem ve uygulamalar düşündürücüdür. Bu bağlamda, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylık statüsünün kısa ve orta vadede bağlandığı şartların, Ege Denizi için tekrar gözden geçirilmesi, Türkiye'nin milli menfaatlerinin bir gereği olarak görülmektedir.

FAYDALANILAN KAYNAKLAR :

                                1. Fransa, İngiltere ve Rusya'nın Yunanistan'ın bağımsızlığına ilişkin olarak Osmanlı Devleti'ne verdikleri 8 Nisan 1830 tarihli Nota, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Hatt-ı Hümayun, numara 39466-G.
2. Osmanlı Devleti'nin Yunanistan'ın bağımsızlığını kabul eden 24 Nisan 1830 tarihli cevabi Notası, Le Baron I. de Testa, Recueil des Traites de la Porte Ottomane, cilt 2, Paris 1865, sayfa 386-387.
3. 18 Ekim 1912 tarihli İtalya ile Uşi (Lozan) Barış Andlaşması, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Muahedename, numara 335.
4. 30 Mayıs 1913 tarihinde Londra'da Müttefik Balkan Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında akdolunan Andlaşma, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HR. HMŞ. İŞO. 32/2-3.
5. Altı Büyük Devlet'in 13 Şubat 1914'de Yunanistan'a ve 14 Şubat 1914'de Osmanlı Devleti'ne tebliğ ettikleri Kararları, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HR. SYS. 1987/5.
6. 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Andlaşması, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Muahedename, numara 336.
7. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması, 28 League of Nations Treaty Series, page 11.
8. 10 Şubat 1947 tarihli Paris İtalyan Barış Andlaşması, 49 United Nations Treaty Series 3.

 
 
..
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder