25 Mart 2019 Pazartesi

Suriye Kürtleri ve PKK, BÖLÜM 2

Suriye Kürtleri ve PKK, BÖLÜM 2





Ceyhun BOZKURT ,
6. ARAP BAHARI
Türkiye ile Suriye arasındaki işbirliği, Suriye’deki olaylara dek sürmüş, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları ve vizesiz geçişlerin sağlanması ile tavan noktasına ulaşmıştır. Ancak 2011 yılının Mart ayında başlayan olaylar, iki ülke ilişkilerini germeye başlamıştır. Türkiye’de AKP Hükümeti, Suriye yönetimini, muhalif güçlere baskı uygulamak ve kendi halkına karşı zor kullanmakla suçlamaktadır. Olaylar sonrasında Türkiye’ye kaçan Suriyelileri de bu söylemine argüman olarak kullanmaktadır. Ancak Türkiye’de, Suriye’deki olayın tedirginlikle yaklaşılmasının en önemli nedeni, bu ülkenin kuzeyindeki Kürt varlığıdır. PKK ve Barzani’nin bölgede etkin olması, Türkiye’de, “Kürt devleti kaygılarını ön plana çıkarmaktadır”. Barzani’nin, Suriye’nin kuzeydoğu bölgesini de ele geçirerek Akdeniz’e açılmayı planladığı yönünde güçlü yorumlar yapılmaktadır. İsrail’e ait olduğu belirtilen Suriye’yi parçalama planına göre, “Halep ve Şam, Kamışlı’dan Akdeniz’e uzanan bölgede ayrı ayrı gruplar halindeki Kürtleri birleştirerek bir Kürt devleti kurulacak. Bu devlet Irak’ın kuzeyiyle bağlantılı olacak ve ileride birleştirilecek. Bu durumda Barzani’nin kuracağı devletin Akdeniz’e uzanması gündeme gelecek. Yani deniz yolu açılacak”tır.[59]
6.1. KUK ve PKK
Suriye’de olaylar başladığında, Suriye’deki Kürtler, gösterilere tam katılım sağlamadı. Kürt gruplar, sık sık bir araya gelerek, kendi aralarında istişarelerde bulundu.
26-27 Ekim 2011 tarihlerinde Kamışlı’da yapılan bir toplantıdan sonra diğer muhalefet örgütleriyle görüşmelerde avantaj sağlamaya ve ulusal bir gündem oluşturmaya yönelik Erbil’de Kürt Ulusal Konseyi (KUK) isimli bir çatı örgüt oluşturulmuştur. Mayıs 2011’de kurulan Kürt Vatansever Hareketi’ne mensup partilerden PYD, Gelecek Hareketi, Aluji’nin KDP’si ve Rekefftin dışındaki tüm partilerin katıldığı toplantıya 100’ü partilerin üyesi, geri kalanı da çeşitli gruplardan temsilciler olmak üzere 257 kişi katılmıştır. Bu konferansta 45 kişiden oluşan bir Yürütme Komitesi seçilmiştir.

Toplantıdan çıkan en önemli talepler şöyledir:
- Suriye’deki kriz sadece otoriter ve totaliter sistemin değişmesi ile mümkündür. Güvenlik devleti yıkılmalı ve yerine demokratik, çoğulcu, parlamenter ve ademi merkeziyetçi bir yapı kurulmalıdır.
- Güvenlik güçleri ve ordu şehirlerden çekilmelidir.
- Kendi tarihsel topraklarında  yaşayan Kürt halkı Suriye’nin sosyal, ulusal ve tarihsel yapısının önemli bir parçasıdır. Bu durum Kürt halkının Suriye ulusunun önemli bir parçası olarak tanınmasını ve Kürtlerin  birleşik bir Suriye  devleti içinde  kendi  kaderini tayin hakkının kabul edilmesiyle demokratik olarak sorunlarının çözümünü gerektirir.
- Din özgürlüğü ve azınlık hakları anayasayla garanti altına alınmalıdır.
- Suriye muhalefetinin bir parçası olarak, Konferans rejimle bireysel diyalogu reddetmektedir. KVK içinde temsil edilen partilerden oluşan geçmişte oluşturulan tüm Kürt Koalisyonları (Siyasi Konsey, Kürt Demokratik Koalisyonu, Koordinasyon Komitesi) dağıtılacaktır.
PYD’nin de içinde bulunduğu bazı gruplar ise bağımsızlık ve özerklik gibi daha ileri talepler dile getirmektedir.[60]
PYD, daha sonra yürütülen görüşmelerde ise KUK’a katılma şartı olarak, kendisinden kopanların kurduğu Suriye Kürt Uzlaşı Partisi (Rekeftin)’nin alınmamasını koşmuştur. Rekeftin, 2012 yılı başında KUK’a kabul edilmiştir.
Mesut Barzani, Suriye’deki Kürtleri kendi kontrolünde tek bir çatı altında toplama yönünde bir adım daha atmıştır. KUK’un, 17-18 Aralık 2011 tarihlerinde Irak’ın Erbil kentinde toplanması planlanan, ancak çeşitli nedenlerle ertelenen toplantı 28-29 Ocak 2012 tarihlerinde Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Erbil’deki en büyük toplantı salonu Saad Abdullah’ta yapılmıştır. Toplantının ilan edilen hedefleri şu şekilde açıklanmıştır:
- Kürt entelektüel ve sivil toplum mensuplarını Suriye Kürtleri’nin sorunları üzerine bir araya
getirmek
- Suriye Kürtlerinin talepleri hakkında ortaj bir yaklaşım geliştirmek
- Esad Rejimi’nin  düşmesinden sonraki olası aşamaları tespit etmek ve oluşabilecek güvenlik açığını kapatarak Kürtleri korumanın yollarını aramak
- Suriye Kürt partilerini tek çatı altında birleştirmek.[61]
 6.2. PYD-KUK işbirliği[62]
Kürtlerin silahlı eylemlere geçişi, 2012 yılının Temmuz ayında başlamıştır. 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobani şehrinde Kürt partilerin  yönetimi ele geçirmesi ve sonrasındaki birkaç gün içinde bazı şehir ve kasabaların daha Kürt partilerin (asıl olarak PYD’nin) eline geçmesi Suriye Kürtleri açısından önemli  bir  dönüm noktasıdır. 2004 Kamışlı olaylarından bu yana Suriyeli Kürtlerin en kapsamlı ve stratejik eylemi olarak değerlendirilebilecek bu  gelişmenin öncesinde ise bir yılı aşkın bir süredir Kürt parti ve ittifaklarının beklentileri ve  politikaları çelişkili olmuştur.
Aslında Suriye’de Esad yönetimine karşı gösterilerin başlamasından itibaren Suriyeli Kürtlerin de  gösterilere katıldıkları  görülmektedir. Uzun süre ülke  genelindeki muhalif gösterilerle eş zamanlı ve eş sloganlarla yürütülen Kürt partilerin  yürüttüğü gösteriler sıklıkla şiddet olaylarına sahne olmadığı için dikkat çekmemiştir. Fakat Kürtler  gerek kendi aralarında kurdukları ittifaklar, gerekse çeşitli muhalif hareket  ya da koalisyonların üyesi olarak Suriye muhalefetinin bir parçası olmuşlardır. Bu süreçte yukarıda anlatıldığı üzere çeşitli  koalisyonlar ve oluşumlar kurulmuştur. Ancak ortaya iki temel aktör çıkmıştır: Bu aktörler PYD ve KBY’nin  bir çatı altında topladığı KUK’tur. İki aktör arasındaki ilişkiler uzun süre  çatışma eksenli ilerlemiştir. KUK rejim karşıtı muhalefetin içinde yer alarak tabanının genişletmeye çalışırken PYD Esad yönetimi ile kurduğu ilişkiler aracılığıyla Suriye Kürtleri arasında güçlenmeye çalışmıştır. Zaman zaman iki aktör de birbirlerine karşı ılımlı mesajlar göndermelerine rağmen Haziran 2012 tarihine kadar bu aktörler karşıt saflarda yer almıştır. Bununla birlikte aşağıda aktarılacak nedenler ve olgular çerçevesinde PYD ile KUK ortak hareket etme kararı almıştır. Bu kararın alınması hemen sonuç vermemiş Haziran ayındaki Erbil Anlaşması’nın tam anlamıyla uygulanmaya konulması Temmuz ayını bulmuştur. 12 Temmuz’da yapılan son görüşmeden sonra ise PYD ve KUK oluşturduğu ortaklık 19 Temmuz sürecini başlatmıştır.
19 Temmuz’da Kobani’de başlayarak Kürtlerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bazı bölgelerin  bu partilerin ortaklığı tarafından kontrol edilmeye başlaması aslında önemli bir stratejik hamledir. Kürtlerin bu son hamlesiyle en önemli hedefi Suriye içinde uzun vadede oluşturmak istedikleri bir Suriye Kürt bölgesinin temellerini atmaktır. Şu ana kadar ne Suriye muhalefeti ne  de rejim Suriye’de bir Kürt bölgesinin varlığını kabul etmemiştir. “Suriye Kürdistan”ı ya da “Batı Kürdistan” olarak adı geçen bölgenin nasıl bir yapıya sahip olabileceği, nereleri kapsayabileceği, nüfusu ve kim tarafından nasıl yönetilebileceği büyük belirsizlikler taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye’deki tartışmalarda  “ ‘Kuzey Suriye’ var mı, yok mu, olabilir mi?” gibi sorular sorulmaktadır. Ancak görülebildiği kadarıyla Kürtler için önemli olan bir bölge kurmanın zorlukları ya da belirsizliklerin nasıl çözümlenebileceğinden ziyade aşağıdaki maddelerde sıralanmış olan önceliklerdir:
1. KUK ile PYD Suriye’de ortak bir hamle yaparak bir Kürt bölgesi oluşturma yolunda önemli  bir girişim  başlatmıştır. Bu durum, Suriye’deki Kürt hareketi üzerinde on yıllardır devam eden Türkiye kaynaklı Kürt hareketleri (PKK) ile Irak kaynaklı Kürt hareketleri (KDP-KYB) arasındaki rekabetin yerini işbirliğine  bırakabileceğinin  bir işaretidir. Geçmişte rekabet üzerine kurulu bir ilişkiden işbirliğine geçen Kürt hareketlerinin bu politikalarının arkasındaki faktörler olarak şunlar ileri sürülebilir:
a. Her iki aktör de Esad Yönetimi’nin gideceğine kesin gözüyle bakmaya başlamıştır. PYD son iki ay içinde bir tavır değişikliğine gitmiş, kademeli olarak Esad ile arasına en azından görünürde  bir mesafe  koymaya  başlamıştır. Benzer bir biçimde uzun süredir Suriye Kürtleri konusunda temkinli adımlar adan KDP de aynı şekilde Esad’ın gideceğine inanınca trenin kaçırılmaması için düğmeye basmıştır.
b. Bugüne değin iki parti arasındaki mücadeleden zararlı çıkan yine bu partiler olmuştur. Tarihsel rekabetin ideolojik, kültürel, siyasi ve uluslararası boyutları bulunmaktadır. Fakat gelinen noktada PKK’nın KDP’den gelecek lojistik ve mali destek olmadan Suriye’de istediği gibi bir yapıya ulaşamayacağını düşündüğü anlaşılabilir. KDP ise kendisine yakın olan siyasi partilerin aslında Suriye içinde güçlerinin son derece zayıf olduğunun farkındadır. Suriye Kürtlerin yaşadığı bölgelerde batıya doğru gittikçe KUK’un içindeki partilerin etkinliği yok denecek kadar azdır. KUK’daki partilerin halihazırda etkinlik kurabildiği az sayıda yerleşim bulunmaktadır. Hatta, Kamışlı dışındaki  bölgelerde  büyük  ölçüde etkinliklerini yitirdikleri görülmektedir. Bu nedenle KDP, Suriye Kürtleri üzerinde PKK ile açık bir güç mücadelesine  girse  dahi mevcut şartlarda kendisine yakın grupları etkin kılabilme şansı yok denecek kadar azdır.
c. KDP, Suriye Kürtleri üzerindeki etkinlik sağlama çabasına uluslararası destek bulabilse dahi KBY sınırları içindeki Kürt partilerin Suriye’deki Kürt partileri ve gelişmeler konusunda tek bir politikası bulunmamaktadır. Örneğin KYB Suriye Kürtleri konusunda çok daha temkinli  bir politika izlerken KBY’deki muhalif partiler de sıklıkla KDP’yi yürüttüğü
politikadan dolayı eleştirmektedir.
d. Şu anda Suriye’deki çatışmalar Esad yönetimine bağlı güçler ile Özgür Suriye Ordusu arasında  gerçekleşmesine rağmen, Kürtler sonunda Suriye’nin etnik ve/veya mezhepsel bir savaşa sürükleneceğine inanıyorlar. Bu tür bir savaşın çıkması halinde gerek mevcut rejimin taraftarları  gerekse iktidara talip olan yeni oluşumlar için Kürtler çok önemli bir müttefik  ya da denge sağlayıcı bir aktör haline geleceklerdir. Yani, Suriye’de Esad’ın devrilmesinden sonra aynı Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra olduğu gibi
Şiilerin Sünnileri Sünnilerin Şiileri  dengelemek için Kürtlere ihtiyacı olacaktır. Bunun için Suriye’de rekabet eden Kürt partiler önceden kendi aralarındaki sorunları en azından kısa süreliğine bir kenara koymaları ve ortak çalışmaları gerektiğini düşünmeye başlamışlardır.
2. PKK ile KDP arasında işbirliğinin başlamış olması aynı zamanda aralarında  bir rekabet olduğu  gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. İki güç arasında bir yandan işbirliği başlamışken diğer yandan mücadele sürmektedir. Kürt grupların kontrol altına aldığı şehirlerde 19 Temmuz’dan beri  yapılan gösterilerde ortak bayraklar açılırken ele geçiren  devlet  dairelerinde sadece PYD flamaları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kontrol edilen bölgelerde büyük ölçüde PYD’nin sözü geçtiği, yönetimin ortak olması gerekmesine rağmen pratikte buna uyulmadığı görülmektedir. Özellikle bazı şehir ve  kasabaların  kontrol  edilmesinden sonra iki aktör arasındaki gerginlik daha da belirginleşmiştir.  Örneğin KUK, Derik’in kontrolünün ele geçirilmesinden sonra PYD’ye bağlı silahlı güçlerin kentin adliye ve polis merkezini ele geçirdiğini bunun kendilerinden habersiz yapıldığını ileri sürmüştür. Ayrıca Kürtlerin kontrolünde olan bölgelerde PYD bayraklarının ağırlığı ve KUK’un bu konuda geri kalması sonucunda bir tartışma çıkmıştır. Sonuçta bayrak-flama sorununun yarattığı gerginliğin giderilmesi için ortak bir bayrak kabul edilmesi çalışmaları başlatılmıştır. PYD ile KUK (KDP ile PKK) arasındaki güç mücadelesinin devam ettiğinin bir diğer kanıtı da PYD’nin Suriye’de olduğu iddia edilen 2000 civarındaki militanına karşılık bazı kaynaklar bu sayıyı son  dönemde 4-5 bine çıkarmaktadır. KUK’a bağlı partilerin önde gelenleri (hatta mevcut lideri) kendilerinin de silahlanma ihtiyacında olduğunu açıklamıştır. Bütün bunlara ek olarak olayların gelişim sürecinde Mesut Barzani Suriyeli Kürtlerin Kuzey Irak’ta eğitildiğini ve geri gönderilmeye hazır olduğunu ilan etmiştir.
KBY tarafından yapılan açıklamada KBY’de eğitilen Suriye Kürtlerinin Suriye’ye geri dönmesi çabasının Suriye’deki Kürtleri Esad  yönetiminden korumak olduğu ileri sürülmektedir. Fakat KDP’nin bu Kürtleri Suriye rejiminden korumak mı, yoksa PYD’nin silahlı gücü ve tabandaki örgütlenmesi sayesinde sağladığı etkinliğe karşı bir etkinlik kurmak ya da etkinlik kurma çabasında olanlara fiziki destek sağlamayı amaçladığı tartışılır. Barzani’nin gözetiminde Erbil’de  yapılan toplantıya katılan kişilerin bile Suriye’ye döndüklerinde PYD tarafından gözaltına alındığı ve ancak bazı siyasilerin araya girmesiyle serbest bırakıldığı dikkate alındığında KDP ile PKK’nın tam olarak ortak hareket ettiğini söylemek zordur.
Bugün iki aktör arasında bir işbirliği zemini oluşmasına rağmen bu işbirliğinin uzun vadeye yayılması ve derinleşerek devam etmesini zorlaştıran iki temel unsur bulunmaktadır:
Bunlardan  birincisi KDP’nin Irak içindeki konumu ve ikincisi ise iki aktörün  bölgesel ittifaklarıdır. KDP’nin sadece Irak’taki Kürtlerin değil tüm Kürtlerin liderliğine oynadığı bir süredir açıkça görülmektedir. Ancak, son aylarda Irak’ta yaşanan olayların da gösterdiği gibi KDP’nin diğer Kürt partileri belli bir amaca kanalize etme yeteneğinin ve kapasitesinin sınırları bulunmaktadır. Hatta, KDP’nin Irak içinde bile Kürtlere tam olarak hakim olmadığı görülmektedir. Gerek KYB’nin gerekse İslamcı muhalefet ile Gorran’ın KBY içindeki güç dengelerinde ihmal edilemez birer güç olduğu unutulmamalıdır. Son olarak, KDP’nin hem Irak içindeki gücünün  hem  de KBY içindeki ittifakların sınırlarını Maliki  krizinde gördüğü ileri sürülebilir. KDP Maliki’nin düşürülmesi çabalarını KBY’deki iç  politik değerlendirmelerin  dışında Kürtlerin ortak bir sorunu olarak resmetse ve Irak’taki Kürt davasının bir parçası olduğunu ileri sürse de sonuç Kürtlerin ortak çıkarları ve mücadelesi jargonunun Bağdat’ta işe yaramadığının görülmesi olmuştur. Bağdat’ta ne Gorran ne de KYB, KDP ile birlikte hareket etmiştir. Bugün Kürtlerin ortak davası söyleminin KDP tarafından Suriye olayında kullanıldığı görülmektedir. Fakat tüm Iraklı Kürt siyasi partiler Suriye Kürtlerine yönelik KBY’nin politikasına söylemsel destek vermelerine rağmen pratikte tüm partilerin aynı şekilde davranmadığı gözlenmektedir.
KDP-PKK işbirliğinin derinleşerek devam etmesini engelleyecek diğer unsur ise her iki
aktörün de dış güçlerle ilişkileri/ittifaklarıdır. KDP’nin Türkiye ile ilişkileri ve Türkiye’nin PKK konusundaki hassasiyeti KDP-PKK ilişkisini sınırlamaktadır. Son birkaç  yıl içinde Iraklı Kürtler (özellikle KDP) ile Türkiye arasında gelişen yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler her iki taraf için de kolaylıkla bir kenara atılamayacak kadar önemli hale gelmiştir.  Özellikle son dönemde Irak merkezi hükümeti ile yaşadığı siyasi sorunlara bir de petrol anlaşmalarından kaynaklanan sorunların eklenmesi KBY için son derece stratejik bir gelişmenin önünü açmıştır. KBY’nin Irak merkezi hükümetinden bağımsız imzaladığı petrol anlaşmaları çerçevesinde çıkartmış olduğu petrolü doğrudan Türkiye’ye göndermesi Kürtler için son dönemdeki en önemli stratejik kazanım olarak görülebilir. Birkaç yıldır Bağdat’tan alması gereken payın çok altında gelir elde ettiğini ileri süren KBY için Türkiye ile doğrudan ticarette elde ettiği paranın miktarından ziyade petrolü Irak merkezi hükümetinden bağımsız  bir gelir  kaynağına çevirmenin ilk adımı olması açısından önemlidir. Bu durum Kürtler için nihai stratejik hedef olan bağımsız devletin ilan edilmesi açısından kritik bir önem taşımaktadır. Buna karşılık Türkiye’nin her geçen gün artan enerji ihtiyaçlarını petrol ve doğal gaz açısından bir fırsat olarak gördüğü KBY’den sağlaması son derece önemlidir. Fakat Türkiye ve KBY’nin karşılıklı olarak doğrudan petrol satışı üzerindeki  fırsat-maliyet dengesi analizi yapıldığında KBY için çok daha vazgeçilmez olduğu görülmektedir.
PYD’nin politikaları ve kazançları
Bugün Suriyeli Kürtler arasında, süreçten en kazançlı çıkan grup olarak gözüken PYD, Türk kamuoyunda da gündemin ilk sıralarına yerleşti. Bu durum, PYD’nin Esad yönetimiyle olan ilişkisi sonucunda ortaya çıkan kısa süreli gelişmelerin sonucu değildir. PYD’nin izlediği yol kabaca şu başlıklar altında toplanabilir:
1. PYD pragmatik davranarak güç kazanmıştır. Bir  yandan Esad yönetimiyle arayı  bozmayan PYD onun tarafından  desteklenmiş ya da bazı konularda önü açılmıştır. Örneğin Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde okul, kültür merkezi vs. gibi kurumların açılmasını PYD üstlenmiş ve kendi lehine bir faktöre çevirmiştir. PKK ile Suriye rejimi arasındaki tarihsel ilişkiler ve Türkiye Suriye ilişkilerinin bozulması sonucunda Şam PYD’nin Suriye Kürtleri arasında etkinlik sağlamasını  kolaylaştırmıştır. Örneğin Suriye’de olaylar başladıktan bir süre sonra Suriye hükümeti 640 PYD’liyi  hapishaneden serbest  bırakmıştır.
Buna  karşılık, PYD, rejimi  devirmek isteyen muhaliflerle ortak hareket etmemiş, tersine Esad yönetimine açıkça muhalefet eden Suriyeli Kürtleri sindirme sürecinde önemli bir aktör olmuştur. Esad yönetimi ile PYD arasındaki ilişkiler bugün ne tamamen bozulmuştur ne de stratejik bir ittifaktır. Esad için PYD muhaliflerin üstelenebileceği  yeni alanlar oluşmasını engellemenin araçlarından  birisi olarak görülmektedir. Suriye  yönetimi ile PKK arasında geçmişten gelen iyi ilişkiler bugünkü ilişkinin temeli olabilir. Fakat muhtemelen Esad  yönetiminin PYD’yi muhatap seçmesinin nedeni, bu örgütün sınırlılıklarıdır. PYD hem ideolojisi itibarıyla  (yani demokratik özerklik ya da Kürtlere tanınmasını talep ettiği siyasi haklar) diğer Arap muhalefetten büyük tepki görmekte hem de Türkiye nedeniyle uluslararası destek alması çok güçtür. Yani, Esad Yönetimi, bugün PYD’nin kontrolünde ve kendisine karşı yeni saldırıların planlanıp yürütülmediği Kürt  bölgelerini, muhalefetin veya Barzani’nin kontrolünde gelecekte kendisine daha fazla sorun  yaratacak bölgelere tercih etmektedir. Şu anda Esad için Suriye’de kurtarılmış Kürt bölgelerinin olması bu bölgeler muhalefete hizmet etmediği sürece çok önemli değildir.
2. PYD örgütlenmesini  geliştirmiştir. Diğer Kürt örgütleri birbirleriyle rekabet edip liderlik mücadelesine girişmiştir. Bunun yanı sıra hangi Suriyeli muhalif grup içinde yer alınması gerektiğine ilişkin birbirleriyle mücadele ederken PYD tabandaki gücünü artırmıştır. Bunun için KUK içinde rekabet eden  partilerin birbirlerine karşı zaaflarını kullanmıştır.Ayrıca aşamalı olarak bulunduğu bölgelerde tam hakimiyet kurmaya başlamıştır. Okul, vs.gibi çeşitli  kurumları üstlenmiş, seçimlerde yer almıştır. Rejimin sağladığı ya da kendisinin elde ettiği silahlarla silahlı birlikler oluşturmuştur. Ayrıca Suriyeli Kürtlerden PKK mensubu olanların  silahlı mücadele tecrübesinden yararlanarak güçlenmiştir. Eylül ayından itibaren Irak’taki bazı PKKlıların kademeli olarak Suriye’ye geldiği bilinmektedir. Bunların varlığı örgütlülüğü ve silahlı  gücü diğer partilerin hareket sahasını kısıtlamıştır. Son olarak diğer partilerin söylemsel belirsizliğine karşılık PYD’nin “ne istediğini bilmesi” geçmişte PYD’ye destek vermeyen bazı Kürtler için PYD’yi çözüm merkezi haline getirmiştir.
3. PYD, diğer Kürt partilerinin izlediği politikalardaki zayıflıklardan yararlandı. KUK diğer Suriyeli muhalif hareketlerle ilişkisini oturtamazken PYD temelde iki söylem üzerinde durdu. Birincisi, “Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Türkiye’nin bir aracıdır” bu nedenle Kürtlerin varlığını tanımak bile istememektedir. Hatta Kürtlerin haklarını tanımak bir yana ezmek istedikleri bile ileri sürülmüştür. KUK’un ise bu süreçte SUK ile ilişkiye girme çabası ve  bu çabaların  başarısızlıkla sonuçlanması PYD’nin eline koz vermiştir. SUK toplantılarında KUK’un ya da ona bağlı partilerin bireysel olarak başarısızlıkları PYD’yi güçlendirmiştir. Arap muhaliflerin Kürtlere tepki göstermesi, hatta SUK Başkanı Burhan Galyun’un “Suriye Kürdistan”ı  yoktur ifadesi Suriye’de milliyetçi bilinci ciddi bir yükselişte olan Kürtler arasında KUK ve SUK’a mesafeli duran PYD’nin destek bulmasını  kolaylaştırdı. PYD’nin  kullandığı ikinci söylem ise asıl düşmanın Türkiye olduğudur. Bu söylemde Esad zaten zayıflamış ve gidici olarak tasvir edilmekte, bu nedenle bundan sonra ondan Kürtlere yönelik büyük bir tehlike gelmeyeceği ileri sürülmüştür. PYD’ye göre Türkiye hem  kendi Kürtlerine hem  de  diğer ülkelerdeki Kürtlere karşı  geliştirmiş olduğu politikalarla asıl tehlikedir. Suriye Kürtleri arasında Türkiye karşıtı damarı kullanmak çok etkili olmuştur.
4. PYD, KDP’yi ancak istediği kadarıyla sürecin içinde tutmaya çalışmıştır. Örneğin peşmergelerin varlığı ya da Erbil’de eğitim almış Suriyeli Kürtlerin geri  dönüşü  konusunda PYD çok temkinli hareket etmiştir. Bir  yandan ortada ortak bir Kürt hareketi kurulduğu ve bunun Kürt  davası için  büyük bir işbirliği olduğu  yorumu  bulunmasına rağmen öte yandan yukarıda ele alındığı gibi her iki aktör de birbirinin niyet ve politikalarından şüphe duymaya  devam etmektedir. Özetle, KDP ya da Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY)’ni Suriyeli Kürtler arasında ya da uluslararası alanda bir meşrulaşma aracı olarak gören PYD, şu ana kadar ancak ihtiyacı olduğu durum ve zamanlarda KBY’ye başvurmuştur.
5. Suriye’de olaylar  başladığı  dönemden itibaren Türkiye’de PKK’nın öne sürdüğü proje olan demokratik özerkliği söylemde ve pratikte uygulamaya koymaya çalışmıştır. Bunun için öncelikle Kürtler arasındaki  yapılanmasını güçlendirmeye girişmiştir.
6. PYD’nin stratejisinin en önemli  boyutlarından birisi kendisine bağlı silahlı gruplardır. “Halk Koruma Komiteleri” adı altında faaliyet gösteren  bu silahlı güçler iki amaca  hizmet etmiştir. Bir yandan Kürt yerleşim birimlerinden gönderilen Esad’a bağlı siyasilerin yerine “devlet” görevi üstlenirken diğer yandan 19 Temmuz’dan itibaren elde edilen kazanımları korumaya yaramıştır. PYD, 19 Temmuz’da Afrin’de oluşturduğu tugay büyüklüğündeki silahlı gücüne, 5 Ekim’de duyurusunu yaptığı Kamışlı’daki tugayını da eklemiştir.[63]
SONUÇ
Kürtlerin Suriye’de ezildiği yönündeki propaganda, Suriye’de hakim güç olan Nusayriler dışındaki etnik ve dinsel unsurların da aynı sıkıntıları çektiği gerçeği karşısında çürümektedir. Suriye yönetiminin Kürtler’e bir nebze de olsa farklı yaklaşmasının nedeni, Türkiye, Irak ve İran’daki Kürt hareketliliği ve Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölünme tehlikesidir. Beşar Esad dönemiyle birlikte çok sayıda Türkmen’den, özellikle Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkilerin artmasıyla birlikte, Türkmenlere bakış açısının da değiştiğini ve baskının azaldığını çok sayıda görüşmemde dinledim. Ancak olayların Suriye’ye sıçramasıyla birlikte, Türkmenlerin geçmişteki sıkıntıları yeniden yaşama korkusu ortaya çıktı. Kürtler ise silahlı örgütlenmeleri nedeniyle fırsatı değerlendirme politikası izlemektedir.
Suriye’de etnik olarak nüfus yüzdesine göre, önemli bir yer tutan Kürtler, bugünlerde son derece hareketli günlerden geçmektedir. 1920’li yıllardan bu yana ilk kez Suriye’de bu kadar önemli bir güç haline gelmeleri, gerek PKK ve Suriye kolu PYD’yi, gerekse Barzani yönetiminin iştahını kabartmaktadır.
PYD’nin Suriye’deki pragmatist tutumu, son olarak eşbaşkanları Salih Müslim’in Stocklohm’de yaptığı açıklamayla daha net anlaşılmaktadır. Müslim, katıldığı bir toplantıda, Suriye yönetimini Kürtleri ezmekle suçlayarak, “Kürtler Suriye Devriminin bir parçasıdır” dedi.[64] Türkiye’de Kandil ile PYD arasında Suriye’ye bakışta farklılıklar var değerlendirmelerine rağmen, PKK’nın ana hedefleri düşünüldüğünde, PYD’nin Beşar Esad yönetimi ile er ya da geç karşı karşıya geleceği kaçınılmazdır. Suriye’de “Demokratik Özerklik” söylemini ön plana çıkaran PYD ile PKK’yı, geçmişte olduğu gibi bir dış politika aracı olarak kullanmak isteyen Suriye yönetimi arasında gerilimin artacağı kuvvetle muhtemeldir. Çünkü PYD, PKK’nın da dile getirdiği gibi önce Türkiye, İran, Suriye ve Irak’taki bölgelerde oluşturulacak konfederatif yapıyı ve sonrasında da bağımsızlığı savunmaktadır.
 KAYNAKÇA;
[1] Walker’ın açıklamaları, Anadolu Ajansı tarafından 29 Ocak 2011 tarihinde servise kondu. Bu açıklama aynı gün, gazetelerin internet sitelerinde yayınlandı.
[2] Wall Street Journal, Interview With Syrian President Bashar al-Assad, 31 Ocak 2011
[3] “Ankara: Diplomasi kapısını sonuna kadar açık tuttuk”, Akşam Gazetesi, 19 Mayıs 2012
[4] “İç Savaş Konusunda Korkutucu ve Derin Endişelerim Var”, Habertürk Gazetesi, 9 Mayıs 2012
[5] “Kürtler Kobani'den sonra Afrin'de de yönetime el koydu”, Fırat Haber Ajansı, 20 Temmuz 2012
[6] “Suriye'de Kürt Hareketleri”, ORSAM Raporu, Rapor No: 127, Ağustos 2012, s. 15
[7] Pierre Rondot, “Les Kurdes de Syrie”, La France Mediterraneenne et Africaine, Cilt 2, Fasikül 1 (1939), aktaran Emir Hasanpur, “Kürdistan’da Milliyetçilik ve Din: 1918–1985”, çeviren İbrahim Bingöl ve Cemil Gündoğan Avesta, İstanbul, 2005), s. 238.
[8] M. S. Lazarev, “Emperyalizm ve Kürt Sorunu”, Öz-Ge Yayınları, Rusça’dan çeviren: Mehmet Demir, 1989, s. 230.
[9] Bu sayının yaklaşık 22 bin olduğu ileri sürülmektedir. Bkz. Erol Kurubaş, “Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye”, Cilt 1, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004, s.164.
[10] Ayşe Hür, “Suriye Kürtlerinin Hali Nicedir”, Taraf Gazetesi, 19 Haziran 2011
[11] Abdi Noyan Özkaya, “Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları”, Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Merkezi Raporu, http://www.usak.org.tr/
[12] Moshe Maoz, “Esad: Şam’ın Sfenksi”, çeviren Hakan Gündüz Akademi Yayınları, İstanbul, 1991, s. 99–100.
[13] Hama’daki olaylarla ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Maoz, “Esad: Şam’ın Sfenksi”, s. 252.
[14] Mustafa Nazdar, “The Kurds in Syria”, Gerard Chailand (der.) içinde, People Without A Country: The Kurds and Kurdistan, İngilizce’ye çev. Michael Pallis (Londra: Zed Press, 1980), s.217.
[15] Özkaya, “Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları”, agy.
[16] Gerard Chailand, “The Kurdish Tragedy”, İngilizce’ye çev. Philip Black (Londra ve New Jersey: Zed Books, 1994), s. 87.
[17] Chailand, “The Kurdish Tragedy”, s. 87.
[18] Rafet Ballı, “Kürt Dosyası”, Cem Yayınevi, Üçüncü Basım, Ocak 1992, s. 553.
[19] “Suriye'deki Kürt Hareketleri”, ORSAM Raporu, s. 18.
[20] Uzun yıllar Molla Mustafa Barzani’nin yanında bulunan ve ağırlıklı olarak dış politikasını yöneten Celal Talabani de, Irak’ta ikinci Kürt gücü olacak olan Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni 1975 yılında Suriye’de kurmuştur. 1975 yılında İran ve Irak arasında imzalanan Cezayir Anlaşması sonrasında Barzani güçlerinin ağır yenilgi almasını fırsat bilen Celal Talabani, Irak ordusunun KDP’yi ezmesinin ardından Irak’tan kaçan Kürtleri kendi himayesinde toparlamaya çalıştı. Talabani karargah olarak Suriye’nin başkenti Şam’ı seçmişti. Ayrıntılı bilgi için bkz. Hakkı Öznur, “Cahşların Savaşı-Kuzey Irak Kürt Hareketi ve Musul-Kerkük Meselesi”, Altınküre Yayınları, Birinci Baskı, Nisan 2003, s. 457
[21] “Şam 2004: PKK’ya 5 Kurşun”, Hürriyet Gazetesi, 5 Aralık 2004
[22] Prof. Dr. Ümit Özdağ, “Türkiye'de Düşük Yoğunluklu Çatışma ve PKK”, Üç Ok Yayınları, Ankara, 2005, s.7
[23] Ümit Özdağ, “Türkiye, Kuzey Irak ve PKK-Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi’, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999, s. 34.
[24] Doğu Perinçek, “Türkiye Solu ve PKK”, Teori Dergisi, Ağustos 2011
[25] David Kushner, “Turkish-Syrian Relations: An Update”, Modern Syria: From Ottoman Rule to Pivotal Role in The Middle East, M. Maoz ve d. (der.) içinde (Brighton ve Portland: Sussex Academic Press, 1999), s. 233-4.
[26] Robert Olson, “Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya  ile İlişkileri: 1979-2001”, İngilizce’den çeviren Süleyman Elik, Orient Yayınları, Ankara, 2005, s. XV
[27] Aslında Esad’ın, Hatay meselesini hatırlatmak için kullandığı tek terör örgütü PKK olmamıştır. Suriye istihbaratı, Esad’ın talimatıyla 1989 yılında ‘İskenderun Kurtuluş Örgütü’nü kurmuş ve Hatay’da eylemler düzenlemek için Türk vatandaşı olan 1.500-2.000 kadar Nusayri’yi eğitmiştir. Ancak Türk güvenlik ve istihbarat birimleri, örgütü yakın takibe almıştır. 1990’ların başında örgüte karşı düzenlenen etkili operasyonlar sonucu örgüt ciddi darbe almış ve Türkiye’ye bir tehdit oluşturamamıştır. Emre Özkan ve Murat Soğangöz, “Syria and Turkey: Warming Relations”,  Journal of  Turkish Weekly, 13 Mart 2006, http://www. turkishweekly.net/ news.php?id= 27721, erişim: 24 Temmuz 2006, aktaran Özkaya, “Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları”, agy
[28] Özdağ, “Türkiye, Kuzey Irak ve PKK-Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi”, s. 207.
[29] Erdem Erciyes, “Ortadoğu Denkleminde Türkiye-Suriye İlişkileri”, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.105.
[30] Özcan, “PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöndemi”, s. 251.
[31] Özdağ, “Türkiye, Kuzey Irak ve PKK-Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi”, s. 207.
[32] A. Cem Ersever, “Kürtler, PKK ve A. Öcalan”, KİYAP Yayın, Ankara, 1993, s. 91-92.
[33] Özkaya, “Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları”, agy.
[34] Özdağ, “Türkiye, Kuzey Irak ve PKK-Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi”, s. 35.
[35] Nihat Ali Özcan, “PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999, s. 79.
[36] Turan Yavuz, “ABD’nin Kürt Kartı”, Milliyet Yayınları, Birinci Basım, Nisan 1993, s.102
[37] Kushner, “Turkish-Syrian Relations: An Update”, s. 236-7.
[38] “Sezgin: Bellerini Kırdık”, Milliyet Gazetesi, 19 Nisan 1992
[39] “Orgeneral Ateş Suriye’yi Uyardı”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Eylül 1998
[40] “Türkiye, PKK’yı Barındırmakla Suçladığı Suriye’ye Sert Çıktı-‘Diplomasi Dışına Çıkarız’”, Cumhuriyet Gazetesi, 2 Ekim 1998
[41] Özdağ, “Türkiye, Kuzey Irak ve PKK-Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi”, s. 209.
[42] Özkaya, “Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları”, agy
[43] Arslan Tekin, “Son İsyan-Güneydoğu’daki Kirli Savaşın Hikayesi”, Elips Kitap, İkinci Baskı Temmuz 2005, s. 388.
[44] Gary C. Gambill, ‘The Kurdish Reawakening in Syria’, Middle East Intelligence Bulletin, Cilt 6, Sayı 4, (Nisan 2004); Aktaran Özkaya, “Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları”, agy
[45] Harita için bkz. “Parçalama Planı”, Cumhuriyet Gazetesi, 7 Temmuz 2006
[46] ABD’nin PKK ve Kürtçü örgütlenmelere desteği için bkz. Ceyhun Bozkurt, “Mission Kurdistan-ABD-PKK İlişkilerinin Stratejik Analizi (1978-2012)”, Kripto Kitaplar, Ocak 2012
[47] Banu Eligür, “Are Former Enemies Becoming Allies? Turkey’s Changing Relations with Syria, Iran, and Israel Since the 2003 Iraqi War”, Brandeis University Crown Center for Middle East Studies, No. 9 (August 2006), ss.2-3
[48] “Suriye’de Maç Sonrası Kürt-Arap Savaşı”, Hürriyet, 14 Mart 2004
[49] Sami Moubayed,  “US Designs on Syria’s  Kurds”,  Asia Times Online, 9 Nisan 2005, http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/GD09Ak01.html
[50] “Suriye'deki Kürt İsyanı Bölgeyi Gerdi”, Radikal Gazetesi, 15 Mart 2004
[51] Mehmet Yılmaz, “Pandora’nın Kutusu Açılıyor”, Aksiyon Dergisi, 22 mart 2004
[52] “Suriye Sınırlarındaki Mayınlar Temizlenecek”, Hürriyet Gazetesi, 22 Mart 2004
[53] Soner Çagaptay-Nazlı Gençsoy, “Improving Turkish-Russian Relations: Turkey’s New Foreign Policy and Its Implications fort he United States”, Washington Institute for Near East Policy, January 12, 2005
[54] “Kürtler Hem İsyanda Hem Pazarlıkta”, Radikal Gazetesi, 18 Mart 2006,
[55] Yrd. Doç. Dr. Veysel Ayhan, “Türkiye Suriye İlişkilerinde Yeni Bir Dönem: Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Kasım 2009
[56] “ABD: Suriye’ye Bastırın”,  Radikal Gazetesi, 15.03.2005
[57] İsmail Küçükkaya, “Suriye Lideri Esad: Açılım Bizi de Etkiler”, Akşam Gazetesi, 15 Eylül 2009
[58] Murat Yetkin, “Genelkurmay Başkanı: Suriye olumlu, Irak'ta gelişme var”, Radikal Gazetesi, 23 Eylül 2009
[59] “Peşmergeye Deniz Yolu Açma Planı”, Yeniçağ Gazetesi, 26 Mart 2012
[60] “Dr. Abbas: Syria’s Kurds Must Go With One Voice”, Kurd Media, 27 Mayıs 2006
[61] “Suriye'de Kürt Hareketleri”, ORSAM Raporu, s. 28
[62] “Suriye'de Kürt Hareketleri”, ORSAM Raporu, s. 29-33.
[63] 6 Ekim tarihli gazeteler
[64] “Suriye Devrimi’nin Parçasıyız”, Fırat Haber Ajansı, 4 Ekim 2012


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder