11 Şubat 2016 Perşembe

SOYKIRIM İDDİASI VE TÜRKİYE’YE “ SIFIR BEDELLİ ” POLİTİKA UYGULAMASI

 
 
SOYKIRIM İDDİASI VE TÜRKİYE’YE “ SIFIR BEDELLİ ” POLİTİKA UYGULAMASI
 
 
 
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ selekdag@hotmail.com
 
   Fransa Ulusal Meclisi’nde “ Ermeni Soykırımı ” iddialarının reddedenlere hapis ve para cezası öngören yasa tasarısı 12 Ekim 2006 tarihinde görüşülerek kabul edildi. Tasarının yasalaşması için Senato tarafından kabul edilmesi ve Cumhurbaşkanı Chirac tarafından onaylanması gerekiyor. Fransa’daki Ermeni lobisinin yoğun ve etkin çalışmaları tasarının Meclis’ten geçmesinde önemli bir rol oynadı. Bu durum, tasarının Senato’dan geçmesini önlemek için Türkiye’nin Fransa ile Ermenistan’a karşı ne gibi yaptırımlar uygulayabileceği konusunu gündeme getirdi. Türkiye’nin bu konuda duygusallıktan uzak soğuk kanlı ve akılcı bir tutum içinde olması gerekiyor. Ancak, kendisine her yapılanı sineye çeken ve bunlara mukabeleden aciz bir ülke olmadığını da ortaya koyması önem taşıyor. Bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken bir husus, Türkiye’nin soykırımıyla suçlanmasına yönelik faaliyetlerin arkasında Ermenistan hükümeti nin olduğudur. Ermeni diyasporası eskiden olduğu gibi Ermenistan’dan bağımsız faaliyet sürdürmüyor. O dönem geride kalmıştır. Şimdi Ermenistan’ın Büyükelçileri her bulundukları ülkede diyasporayı Türkiye aleyhindeki faaliyetlerinde örgütlemekte ve yönlendirmektedir. Fransa’da da bu böyledir. Bu bakımdan, Türkiye’nin Ermenistan’a karşı uygulayacağı yaptırımlarla Erivan’a, tasarının yasalaşması halinde Ermenistan’ın çıkarlarının da bundan ciddi zarar göreceği yolunda bir mesaj vermesi zorunludur. Erivan bu şekilde baskı altına alınamadığı takdirde, Ermeni lobisinin Fransa Senatosu’nu Türkiye aleyhinde etkilemekten vazgeçmesi sağlanamayacaktır.

   Ermenistan’ın bağımsızlığa kavuşmasından bu yana Türkiye bu ülkeye karşı hep iyi niyetle ve yapıcı bir tutumla yaklaşmış, fakat bunun karşılığı olarak Ermenistan’dan sadece düşmanlık görmüştür. Ermenistan yöneticileri, Türkiye’nin iyi niyetini hiçbir zaman gereğince değerlendirmemiş, bunun ABD ile Avrupalı devletlerin baskılarından ileri geldiği inancıyla hareket etmişlerdir . Böyle olunca da, bir taraftan uluslararası alanda Türkiye’ye karşı iftira kampanyalarını istedikleri gibi ve hiçbir zarar görmeden sürdürebileceklerini, diğer taraftan da, ABD ve Avrupa Birliği’nin baskısıyla Türkiye’den ekonomik ve ulaşım avantajları yanında sınır kapılarının açılmasını sağlayabileceklerini düşünmüşlerdir. Bu görüşle Ermenistan’da Türkiye’ye karşı “sıfır bedelli” bir politika uygulayabileceği inancı pekişmiştir. Türkiye’nin bu inancı kırması ve kendisine karşı sürdürülen düşmanca politikanın bir bedeli olduğunu ortaya koymasının zamanı gelmiş ve hatta geçmiştir.

   Türkiye-Ermenistan ilişkilerine bir göz atılması bu değerlendirmenin isabetini ortaya koyacaktır. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan uluslararası alana ayak attıkları zaman, Türkiye, bu genç devletler arasında hiç bir ayırım yapmadan onları süratle tanımaya yöneldi. Nitekim, Türkiye 16 Aralık 1991’de Ermenistan’ı ilk tanıyan ülke oldu. ABD tanıma konusunda Türkiye’yi iki gün gecikmeyle izledi. Zamanın Türk hükümeti, bağımsız Ermenistan’a iyi niyetle ve dostça duygularla yaklaştı. Ankara, Sovyetler Birliği’nin etkisinden kurtulduğunu düşündüğü Ermenistan’la iyi komşuluk ilişkileri kurmak ve özellikle ekonomi ve ticaret alanlarında güçlü bir işbirliğinin gelişmesini sağlamak hususunda gayet arzuluydu. Bu görüşle Türkiye, Ermenistan’ın dünya ile bütünleşmesini sağlayan girişimlere destek verdiği gibi, ciddi ekonomik sıkıntı içinde bulunan Ermenistan’a insani yardımda bulundu. Ayrıca, Türk toprakları üzerinden üçüncü ülkelerin insani yardım malzemesinin Ermenistan’a ulaştırılmasına imkan sağlayan Türkiye, kendi girişimiyle kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği örgütüne Erivan’ı kurucu üye olarak davet etti.

   Ancak Ermenistan, Türkiye’nin bu dostça ve iyi niyetli yaklaşımlarına mukabele etmek şöyle dursun, Hasmane davranışlar içine girdi. Bunun en çarpıcı örneğini, Ermenistan’ın 1991’de düzenlenen anayasasına Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan ifadelerin konulması oluşturdu. 1990 tarihli Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesinde, soykırımın uluslararası alanda tanınması için çaba gösterileceği ve Ermenistan’ın Türk toprakları üzerinde hak iddia ettiği yolunda ifadeler yer alıyordu. Ermenistan anayasasının giriş bölümünde Bağımsızlık Bildirisi’nin anılan maddesine atıfta bulunularak burada belirtilen hedeflerin Ermeni devletinin temel ilkeleri olduğunun kaydedilmesi, Erivan’ın politikasını Türk düşmanlığı temeline oturttuğunun açık kanıtını oluşturdu. Keza, anayasanın 13. maddesinde Ermenistan devlet armasının Türk topraklarında bulunan Ağrı Dağı olarak tarif edilmesi ve Ermenistan’ın Türkiye-Ermenistan sınırını belirleyen 1921 Kars Antlaşması’ nın geçerliliğini tartışmaya açması, Erivan’ın Türkiye’ye yönelik yayılmacı ve saldırgan politikasını teyit eden hususlar oldu.

   Erivan’ın bu tutumunun yarattığı gerginlik ortamına rağmen Türkiye uzlaşma arayışlarını sürdürmüşse de, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal etmesi üzerine Ankara bu yoldaki çabalarına son vermek durumunda kaldı. Ermenistan’ın saldırganlığı büyük bir insanlık faciasına yol açmış ve yersiz-yurtsuz kalan bir milyon Azeri kendi ülkelerinde göçmen durumuna düşmüştü. Türk halkının yoğun tepkisine yol açan bu gelişme üzerine Türkiye, 1993’te Ermenistan’a sınır kapılarını, 1994’te de hava sahasını kapattı. Ancak, 1995’ten itibaren Türkiye, bu önlemleri yumuşatarak önce H-50 hava koridorunu açtı, sonra da Erivan-İstanbul, Erivan-Trabzon uçak seferlerine izin verdi. Halen sınır kapılarında Ermenistan vatandaşlarına Türkiye’ye giriş vizesi verilmektedir. Türkiye’de kaçak işçi olarak çalışan Ermenistan vatandaşlarının sayısı 70.000 civarındadır. Erivan-İstanbul arasında haftada yedi uçak seferinin gerçekleşmesi Ermeni yolcuların bavul ticareti yoluyla ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlamaktadır. İki ülke arasında dolaylı yollardan yapılan ticaretin 200 milyon dolarlık bir hacme ulaştığı tahmin olunmaktadır. Bu ortamda, Ermenistan, Türkiye’nin sınır kapılarını kapatmış olmasının, ulaşım masraflarını arttırmak ve ihracatı üzerinde kısıtlayıcı etkiler yapmak suretiyle ekonomisine yılda 570-720 milyon dolar arasında zarar verdiğini ileri sürmekte ve sınırın açılmasını sürekli gündemde tutmaktadır. Ermenistan’ın, soykırımıyla suçladığı ve toprak bütünlüğünü tanımadığı bir ülkeden sınırlarını açması konusunda fütursuzca talepte bulunabilmesi çelişkili görünebilirse de, bu tutumun izahını Erivan’ın Türkiye’ye karşı “bedelsiz politika” uygulayabileceği yolundaki inancında aramak lazımdır.
   Evet, komşumuz Ermenistan’ın yöneticileri, Türkiye’ye karşı her türlü melaneti yapabileceklerini, Fransa gibi önemli bir devletle aramızı açabileceklerini, dış baskılarla Türkiye’ye her istediğini dayatabileceklerini ve Türkiye’nin acz içinde buna razı olacağını, hiçbir karşılık veremeyeceğini düşünüyorlar. Yani Türkiye’ye karşı “sıfır bedelli” politika uygulanabileceği inancını taşıyorlar. Erivan’ın bu inancını kökünden kırmak lazım. Erivan Türkiye’ye verdiği zararın, kendine yarar değil zarar getirdiğini anlamadan Fransa’daki lobisinin Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini durdurmaz.
 
Ankara’yı ciddiye almaz.

Bu bakımdan, Türkiye’nin Erivan’a somut sinyaller göndererek, Fransız Senatosu’nun söz konusu tasarıyı geçirmesinin Ermenistan için sakıncalı sonuçlar doğuracağını ortaya koyması zorunludur. Türkiye tarafından başvurulacak önlemlerin başında, Türkiye’de çalışan 70.000 kaçak Ermenistan vatandaşı işçinin kademeli şekilde ülkelerine gönderilmesi gelmektedir. Bu yolda alınacak bir karar esasen yaptırım sayılamaz. Çünkü yapılacak olan, hatalı olarak uygulanmasından sarfınazar edilen Türk yasalarının uygulanmasıdır. İlk defa gündeme getirdiğimizde bazı köşe yazarları bu önerinin gayri-insani olduğunu yazdılar. Ancak, gayrı-insanilik bunun neresinde? Biz Yunanistan gibi kaçak göçmenlerin denizin ortasına dökülmesini değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarının uygulanmasını öneriyoruz. Bu önerimizi de tüm Avrupa devletlerinin kaçak göçmenleri önleme konusunda en radikal ve acımasız önlemleri aldıkları bir sırada yapıyoruz.

05.11.2006
 
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder